Geçen perşembe, Ekav'da Emire Konuk heykel sergisinin açılışı vardı. Ertesi gün Tophane-i Amire'de Miro baskı sergisini gezdim ve "Cumartesi İş Sanat'ta Eşref Üren'e gideyim de, haftaya üçünü birden yazarım" dedim kendi kendime..
Amma velakin hafta sonu eklerimizde Nur Çintay öyle enfes bir Miro yazmış ki, bana laf bırakmamış, atladıysanız, internette falan bulun okuyun..
Emire Konuk, cam, plastik, renk ve ışıkla oynuyor yapıtlarında.. Malzemeyi öyle kullanmış ki, baktığınız açıya göre, görüntü değişiyor.. Elinizin altındaki düğme ile oynayarak renkleri de değiştirebiliyorsunuz.. Bir yapıttan sonsuz görüntü..
Hangisi gerçek peki?.
Emire Konuk'un sorusu da bu zaten..
"Hangisi gerçek?."
Cevap da belli..
"Gerçek yok!.."
Emire Konuk'u tanımıyorsanız, sergiyi gezerken yaşını tahmin edin.. "En fazla 25" dersiniz. O kadar genç eserler.. Oysa Emire Konuk o yaşlarda Paris'te Güzel Sanatlar okuyormuş.. 60'lı yıllarda.. Önemli olanın insanın "Beyin yaşı" olduğunu da anlatacak size bu sergi..
Eşref Üren'in sergisini inanın göz yaşlarıyla gezdim..
Üç sebepten..
Bir.. Eşref Üren, 1954- 55 yıllarında Ankara Kurtuluş Orta Okulu'ndan resim hocamdı. 80'li yıllarda da, Cumhuriyet gazetesinde meslektaşım.. Öylesine severdim ki.. Öyle hoş anılarımız vardı ki.. Hatırladım, yaşlar boşandı.
İki.. Sergide, Eşref Hocam'ın o yılların Ankara'sından resimleri var.. Ne güzelmiş Ankara..
Atatürk Bulvarı yemyeşil.. Caddenin içinde insanlar dolaşıyor.. Kaldırımda değil, caddede.. Otomobil yok ortada çünkü..
Bir de bugün köstebek yuvası haline gelen ayni Bulvar gözümün önüne geldi. Kenti bir baştan bir başa geçen bir otoban.. Şehirlerin yayalar değil, arabalar için olduğunu sanan bir belediye başkanı öldürdü, benim güzel Ankara'mı.. Gel de ağlama.
Üçüncü ağlama sebebim, kendim.. Kendi eşekliğim..
Eşref Üren hocamdı, dostumdu, meslektaşımdı ve bende bir tek resmi yok..
Bu eşekliğe ağlanmazsa, neye ağlanır?.
Bu üç sergiyi de gezin.. Miro ile Üren'in kitapları da var sergilerde.. Onlardan da birer tane alın..