Korcan Karar'ın haberlerini izliyorum SkyTurk'te.. O anlatıyor.. İkiye bölünmüş ekranın öbür yarısında Birand'ın yaşamından fotoğraflar..
İşte bir siyah beyaz..
Gencecik bir M. Ali.. Etrafında ondan daha genç üç adam.. Ahmet, Doğan, Selami.. Bir de Anadolu çocuğu var, ayaklarının dibinde.. Fakir bir mahalleden belli..
İşte her şeyin başladığı günlerin resmi o..
Dostluk her şey değil mi?.
***
1970'li yılların başı.. Ne bileyim hangisi.. "Biz Modern Folk Üçlüsüyüz" diye üç genç adam Delta'daki ofisime gelmiş.. Cüneyt Ağabey'in (Koryürek) yanındayım. PR Müdürü olarak.. PR lafını o zaman bilen yok. Cüneyt Ağabey Amerika'da üniversitesini okumuş, gelmiş, Ankara'da bu ülkenin ilk PR Şirketi Delta'yı kurmuş.
PR, Puplic Relations demek.. Yani ya, Halkla İlişkiler..
Üç delikanlı bana "Bizi tanıt" dediler.. Ben de tanıttım..
Tabii önce, zamanın ilk ve tek müzik dergisi Hey'e ve hafta sonları muhteşem müzik sayfaları yapan Milliyet'e..
Milliyet o yıllar, Türk pop kültürüne gelmiş geçmiş en büyük hizmeti yapan, son yıllarda Amerika başta, biz dahil tüm dünya ekranlarının en popüler "Pop Star" yarışmalarının öncüsü bir iş yapıyor..
"Milliyet Liselerarası Hafif Müzik Yarışması.."
Bir yandan büyük bir merak ve ilgiyle izlenen bir yarışma.. Öte yandan Türk popuna armağan edilen yetenekler..
Derya Köroğlu, Selim Atakan, Ayhan Sicimoğlu, Selim Selçuk daha nice niceleri o yarışmaların ürünüdür..
Milliyet Müzik ve Hey dergisini yöneten Doğan Şener'le, Milliyet'in o zamanki Halkla İlişkiler Müdürü, dünya tatlısı, nur içinde yatası Necdet Günkut'tan doğmuş bir yarışma bu..
Ankara, İstanbul, İzmir, Samsun ve Adana'da seçmeler yapılıyor..
Modern Folk Üçlüsü'nü de bu seçmelerde "Konuk Sanatçı" yaptılar.. Her yarışma öncesi sahneye çıkacağız.. Çocuklar ayrıca yarışmada jüri üyesi olacaklar..
Resmen turne.. Bir otobüsle şehir şehir dolaşacağız..
Kafile Başkanı, Necdet Ağabey'in yardımcısı.. Kulaklara fısıldanan, patronun akrabası mı neymiş.. "Yani torpilli.. Yani kasıntı, çekilmez bir herif" diye kafamızda kuruyoruz..
Çıka çıka dünyanın en tatlı, en neşeli, en sevecen, en dost arkadaş canlısı, en mütevazi adamı çıkmaz mı?.
Şoförümüz Zehir Ali dahil, herkesle "Kardeş" ilişkileri içinde.. En önde koşuyor, bavul taşıyor, her sorunu çözüyor.. Dahası.. Yarışmaların da sunucusu..
"Yahu kekeleyen adamdan sunucu mu olur" demiştik hatta başta.. Gelecekte bu ülkenin en önde gelen televizyon yıldızlarından biri olacağını aklımıza bile getirmeden..
Adana'da ilk seçme günü.. Spor salonunda binlerce liseli, erkenden gelmişler, kıyameti koparıyorlar.. Sunucumuz, ses düzenini yapan Necdet Altınçizme'den (Ne büyük dosttu o da.. Nur içinde yatsın) mikrofonu aldı, kurulan sahneye çıktı..
"Şimdi Modern Folk Üçlüsü geliyor. Şunları iyice bir yuhalayın bakalım" dedi..
Kala kaldım, sahnenin kenarında..
Bu ne iş?.
Bir iki cılız "Yuh!.."
"Olmadı" dedi.. "Bir daha.." Salon yıkıldı bu defa "Yuh"tan.
"Bir daha.. Oluyor galiba" dedi.. Tam oldu.. Ben böyle "Yuh" duymadım bunca senedir..
"Oldu şimdi çocuklar" dedi.. "Sabahtan beri içinizde biriken öfkeyi attınız mı?. O zaman şimdi alkışlayın bakalım.. Karşınızda Modern Folk Üçlüsü.."
M. Ali Birand'la öyle başladı işte, tam 42 yıllık dostluğumuz..
Sabah erken saatlerde Ahmet aradı.. "Boss, Birand'dan ne haber" diye..
"Valla iyi haberler yok.. Komadaymış galiba.. 'Öldü, beyin ölümü gerçekleşti' haberleri yalan ama, durum iyi değil, orası gerçek" dedim..
Karısı Cemre'ye (Ne altın kadındır o da.. Başın sağolsun Cemre) haber verme gereği dahi duymadığı bir tıbbi işlem için gitmiş hastaneye.. Hani pansuman gibi bir şey.. Bundan adam ölür mü?.
Bizde "Alın yazısı" der geçerler duaya.. El oğlu soruşturma yapar "Niye öldü?. İhmal mi var, yanlış mı?. Enfeksiyon kaptı deniyor.. Ne enfeksiyonu bu.. Hastane mikrobu mu?. Müdahale sırasında kalbi durmuş?. Bu basit müdahale ile kalbin ne alakası var?. Yoksa müdahale öncesi kalbi kontrol kimsenin aklına gelmedi mi?.."
Ahmet'le bir yığın şüphe konuştuk..
İşleri bitirdim eve döndüm.. Okuyamıyorum.. Karşımda ekran.. Gözlerimi dikmiş bakıyorum..
"Son dakika" kırmızısı konacak mı diye..
M.Ali'ye ölümü yakıştırmıyorum.. Aklımdan hep uzak tutmaya çalışıyorum ama, her kanalın hastane önünde kamerası, muhabiri var.. Yani, Allahtan umut kesilmez ama, belli, "Son" da kaçınılmaz..
Kaçınılmadı zaten..
Bir gün elinde 33'lük bir albümle gelmişti bana.. "Bunu Abdi Bey, bizim çocuklar için almış, Moskova'dan.. İşaretlediği şarkıyı özellikle Doğan'ın dinlemesini istedi" dedi.. Üzeri krilik alfabesi ile yazılı bir plak. Okumanın imkânı yok.. Hemen pikaba koyduk.. Raşit Baybutov'un emsalsiz sesi doldurdu odayı.. Ve o işaretlenen şarkıya geldi sıra..
"Fikrinden geceler yatabilmirem
Bu fikri başımdan atabilmirem..
Neyleyim ki, sene çatabilmirem..
Ayrılık ayrılık, aman ayrılık..
Her bir dertten ona yaman ayrılık!.."
Ayrılık saati gelmişti işte, bir büyük dostla, daha!.
***
M. Ali halkla ilişkiler işini sevmedi.. İçinde yanan gazetecilik ateşini tutuşturdu.. Bu ülkenin bir numaralı televizyon gazetecisi oldu.. "32. Gün" diye, dünyada benzeri az bir haber/ belgeseli yarattı..
Bir gün Moskova, ertesi gün New York, daha ertesi gün Pekin'den seslendi.. Yorulmadı, üşenmedi.. Masa başında hiç oturmadı.. En önemlisi..
"Hoca" oldu.. Yığınlara, Televizyon Haberciliği'ni öğretti.. Bugün "Benim" diyenlerin hepsi onun okulundan yetişti..
***
Yolumuzun ikinci kesişmesi o sayede oldu. M. Ali televizyoncuydu. Ben Cumhuriyet'in televizyon yazarı.. Ekran arkasını izlerdim. İyi de izlerdim.. Bu yüzden M. Ali'nin başını derde sokan olayı da çok iyi bilirim..
M. Ali bembeyazdır..
32.Gün'ü "Kaset teslimi" yapardı, ekibiyle.. TRT, yasalar, yönetmeliklerle yönetiliyor.. Vereceği para belli.. O para komik.. O para ile dünyayı dolaşan bir haber programı yapmak, o dev ekiple mümkün değil..
TRT Yönetimi dedi ki, M. Ali'ye..
"Biz sana şu kadar parayı program bedeli verebiliriz.."
Maliyetin onda biri..
Peki gerisi..
"Sen bize masraf faturası getir.. Her ay ortalama şu kadar liralık.. Böylece program başı şu kadar almış olursun.."
Aynen öyle oldu. M. Ali, TRT ile anlaştığı parayı aldı. Tek kuruş fazla değil.. Ama o muhasebeci değil, gazeteciydi.. Birisini buldu, TRT'nin istediği dosyayı hazırlaması için.. O masraflar yapılıyordu zaten.. Biletler, elemanlara ödenenler, falan filan.. Birileri M. Ali'yi ihbar ettiler.. Eski defterler ortaya döküldü. Müfettişler bütün faturaları teker teker incelediler.. TRT Yönetimi "Yahu bunlara bakmayın.. Biz M: Ali ile belli para üzerinden anlaştık. Bunlar o paraya ulaşmak için yapılanlar" demedi. Kimse varsa (Ki yoktu, vicdanen) suçu üzerine almadı. O harika programları yapan M. Ali bir de cezalandırıldı..
Nasıl "Ak" olduğunu o zaman Cumhuriyet'te, daha sonra yeri geldikçe Sabah'ta çok yazdım..
Bugün onu uğurlarken bir kere daha yazmak görevim..
M. Ali, tertemiz gidiyor, arkasında zaferlerle, sevgilerle dolu bir hayat bırakarak..
Yolun açık olsun dostum..
Köşe başını tut.. Biz gelirken yuhalatırsın gene!..