Bir magazin haberinin altında nasıl acı gerçekler var, hem ülkem, hem mesleğim adına.. Ama ne yazık ki haberi yayınlayan gazete dahil, (Milliyet) kimse küçük haberdeki büyük dehşetin farkında değil..
Önce haberi özetleyelim.
Kahramanımız ünlü bir et lokantasının genç ortağı.. Paralı ve yakışıklı.. Bu yüzden gazetelerin ikinci sayfalarının gözdesi.. Bol bol resimleri ve haberleri yayınlanıyor.. Aşkları.. İlişkileri..
Geçen ay, sevgilisinin seksi görüntülerini yayınladı diye, bir televizyonun magazin yapımcısının evini basınca, karakolluk olmuş. Yani sabıkalı..
Geçen gece, bu defa bir başka güzeli, son günlerin magazin gözdesi Ece Erken'i sahibi olduğu lokantaya götürmüş. Bir TV kameramanı da durumu görüntülemiş.
Vay sen misin görüntüleyen.. Bizim genç kabadayı dışarı fırlamış. Kameramana saldırmış, yumruklamış, içinde görüntüleri olan kasetini gasp etmiş. Buna rağmen öfkesi dinmemiş. Vurmaya devam.. Olayın kanlı hale dönüşmesini, lokantanın garson ve güvenlikçileri önlemiş, patronlarını zorla içeri götürmüşler. Gazeteci de polisi aramış.
Polisler gelmiş..
Yapacakları şey, gasp edilen kaseti alıp sahibine vermek, zabıt tutmak ve tarafları savcılığa sevk etmek..
Üniversitede pankartla protesto eden genç kıza aslan kesilen, dördü bir araya gelerek, kızcağızı karga tulumba ederek, elbisesini de sıyırarak ve fotoğrafçılara poz vererek perişan eden polisimiz nedense (!) delikanlının yanında süt dökmüş kedi.. Olanlara bakın..
Polis, görevini yapacağına, olayı örtbas etmeye çalışıyor. "Hadi barışın" falan diyorlar.. Ama kabadayı dinecek gibi değil. Polislerin gözü önünde gazeteciye sövmeye devam ediyor.. Sonra..
İnanmayacaksınız..
Polisler orda bostan korkuluğu gibi dururken, adamlarına işaret ediyor. Gazeteciyi polislerin gözü önünde sürükleyerek kabadayının arabasına bindiriyorlar.. Genç zorba, gazeteciyi resmen kaçırıyor.. Polislerin gözü önünde adam kaçırılıyor..
"İstanbul sahipsiz.. İstanbul dağ başı" derken bu kadarı aklımdan bile geçmedi inanın.. Kaçırdığı gazeteciyi bir saat boyu İstanbul sokaklarında dolandırıyor. Bir saat boyunca da hakaretlerle tehdit ediyor..
Sonra dükkânına dönüp serbest bırakırken, olayı duyup olay yerine gelen başka magazin muhabirlerini de tehdit ediyor..
"Bu olay hiçbir yerde yazılmayacak, duyulmayacak.. Yoksa görüşürüz." Gasp edilen kaset mi?. O da Ece Erken'de imiş. Gazete öyle yazıyor.. Haber bu kadar!.. Bakın ortada kaç suç var?.. Darp.. Hakaret.. Tehdit.. Gasp.. Adam kaçırma.. Ve bunlar organize.. Çete halinde geliyorlar kurbanın üzerine.., Yan yana yazsanız kaç seneyi bulur..
Kurban kim?. Gazeteci!.. Yani, Türk Ceza Kanunu kırk yerinden delinirken, Anayasal Basın Özgürlüğü de dayak yiyor..
Nerde oluyor bunlar.
Polislerin gözü önünde..
Milliyet muhabiri, Milliyet Editörü, Milliyet Genel Yayın Müdürü, o polislerin ne olduğunu merak etmiyorlar..
Etseler bu haber "Manşet" olurdu, birinci sayfada..
Etseler Milliyet yazarları ortalığı birbirine katarlardı..
Kimsenin umurunda değil..
En kötüsü de bu değil mi?.
Kimsenin umurunda değil, bu nerden tutsan elinde kalacak rezillik..
Şimdi bu yazım yayınlandığı andan itibaren, tehlikede olduğumu biliyorum.. Evim basılabilir. İş yerimin kapısından girer ve veya çıkarken basılabilirim..
Peki kime güveneceğim beni koruması için?.
Polise mi?.
Bu polise mi?.
Ya da meslek kuruluşları ve meslektaşlarıma mı?..
Böylesine yüz karası bir saldırıya, mesleğimizin böyle ayaklar altına alınmasına seyirci kalanlara mı?.
"Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" oldu, gazeteciliğin adı..
Yüz bin yaşasın.. Ama kimse de kalkıp Türkiye'nin güvenilir bir ülke olduğunu söylemesin..
Hele "Demokrasi" lafını kimse ağzına almasın..