Hayır!.. Beni günlerden beri sarhoşa çeviren lodosa rağmen güzel bir güne uyandım.. Gariptir.. Uçak tutmaz, vapur tutmaz, tren, otobüs tutmaz beni.. Ne virajlara, ne dalgalara, ne türbülanslara bana mısın demedim.. Ama bu lodos çarpıyor.. Neden, niye bilmem.. Tedavisi nedir bilmem.. Ama başladı mı, ben de başlarım, aptal aptal dolaşmaya.. Halsiz, yorgun, bıkkın..
Kahvemi alıp bahçeme çıktığım zaman, karşımdaki muhteşem sonbahar yaprakları, yere dökülmüş kuru sarıların peşinde koşan kedilerim canlandırdı beni.. Lodosa dikildim..
"Bana bak rüzgar" dedim, "Keyfimi kaçırmana izin vermeyeceğim.."
Bugün hiçbir şeyin keyfimi kaçırmasına izin vermeyeceğim.. Salı bugün.. Her sabah ofiste önümde bir haber kanalı açık olur ya.. Bugün açmayacağım.. Salı kara gün.. İç karartma günü.. Bu ülkenin siyasal liderleri, kendi guruplarında, kendi şakşakçıları önünde gaza gelip coşuyorlar ve başlıyorlar öfke kusmaya..
Hani gençliğimizin ünlü kovboy filmi vardı, İyi, Kötü ve Çirkin!.. Finalde ayni meydanda karşı karşıya gelirler. Ellerinde tabanca.. Hayatta kalmak için öbür ikisinin ölmesi gerek..
Salılar o işte.. Kim İyi, kim Kötü, kim Çirkin?.. O herkesin mezhebine göre değişiyor. Benim için hepsi kötü.. Ülkenin siyasal liderleri halka örnek olmalı.. Siz durmadan öfke kusar, siz durmadan hakaret eder aşağılarsanız, siz durmadan savaş çağrısı yapar, her türlü diyalogdan uzak durursanız, bu ülke iç barışa nasıl ulaşır?.. Bu millet size bakmıyor mu?.. İmamlar siz değil misiniz?.
Haa!.. Bakın bugüne yönelik bir eleştiri değil bu.. 1957'de başladım gazeteciliğe, Ankara'da.. Siyasetin göbeğinde.. O zamandan beri gördüğüm hep kavga oldu.. Siyasetçiler birbirlerini yediler hep.. Böldüler bizi, bu ülkenin insanlarını inatla ve ısrarla.. Garp Cephesinde yeni bir şey yok yani.. Bu yüzden sevmedim siyaseti. Bu yüzden yazmaktan da, konuşmaktan da nefret ettim..
Siyasal Bilgiler okudum ben ve dedim ya, siyasetin göbeğinde yetiştim. Daniskasını bilirim de, yazarım da, konuşurum da.. Ama mecbur kalmadıkça o konudan uzak durdum..
1969 ilk televizyona çıkışım.. 43 sene olmuş.. Beni hiç ekranda siyaset konuşurken gören, duyan oldu mu?. Köşelerim de öyle..
Bu ülkede herkes siyaset yazıyor, siyaset konuşuyor.. Bir kişi de eksik olsun.. Bir kişi de, kimsenin yazmadıklarını yazsın..
Sanatı yazsın.. Kültürü yazsın.. Bu ülkenin tüm karartma çabalarına rağmen, pırıl pırıl aydınlıklarını, güzelliklerini, ışıklarını yazsın..
Küfürler, öfkeler, sövmelerle kopacağımıza, güzelliklerde buluşmanın yollarını arayalım..
Bir kişi kurtarsam kardır, yazdıklarıma beş yüz kişi burun kıvırsa, hatta gülse de..
Mehmet Barlas günlerdir "Acaba bugün kimlere öfkeleneceğiz.. Farklı düşünceler kırıcı olmadan da söylenebilir" diyor.. Diyor da kime diyor?.
Bu ülkede ifade özgürlüğünün bayraktarlığını yapması gerekenler, gazeteciler birbirlerinin gırtlağını sıkıyor.. "Kovun.. Tutuklayın..
İdam cezasını geri getirin asın" diye birbirlerini ihbar edenler bizleriz..
"Ertuğrul Özkök'ü linç edin.."
Niye?..
Efendim, bir zamanlar şöyle manşet atmış..
"Ahmet Hakan'ı okumayın.." Niye?.
Efendim, dönekmiş..
Peki Hasan Cemalleri, Cengiz Çandarları ve daha yığınlasını ne yapalım.. Yasa dışı örgütlerde nasıl militan gibi çalıştıklarını kendi yazdıkları kitaplarında anlatıyorlar.. Nerden nerye geldiklerini..
Dünya değişimle ilerler.. Düşüncelerimiz hep ayni kalırsa, yerimizde saymaz mıyız?. Değişen dünya, gelişen kafalarımızın içi bizi yeni, ileri düşüncelere götürdüyse bu güzel değil mi?.
Bir kalıpla doğup, o kalıpla mı ölelim?.
Önce düşünceye saygıyı öğreneceğiz.. Sonra buluşmayı.. Öfke denizinde buluşulmaz.. Bu ülkenin güzelliklerinde buluşacağız..
O kadar çok var ki..
Baksak..
Görsek!..