Nasıl muhteşem müzik yapıyor, sahnedeki dört adam.. Kadıköy Süreyya salonu tıklım tıklım dolu.. Kimsenin yazmadığı, kimsenin söz etmediği konseri, insanlarım, güzel insanlarım kendi çabaları ile duymuş ve koşmuşlar..
Ve ne iyi etmişler..
Borusan Kuartet.. Dvorak Akşamı!..
Dünya tatlısı, dünya şekeri ama dünya birincisi dört yetenek.. Bu ülkenin çıkardığı, dünyayı yenen, New York'ta altın madalya alan dörtlü.. Esen.. Olgu, Çağ ve Efdal!..
Dvorak çalıyorlar.. "Amerikan" adlı yapıtı.. 1891 yılında, New York Konservatuarını yönetmek için gittiği Amerika'daki izlenimlerini aktardığı için adı bu.. İlk bölümde Kızılderili melodileri var.. Rüya gibi insanı alıp, aşik hayallerine götüren ikinci bölümün ardından, cıvıl cıvıl kuş sesleri..
Nasıl ve nasıl güzel çalıyorlar.. Neşe içinde.. Jestleri, mimikleri, bizim Anadolu'nun Aşıklar Atışması havası yaratıyor.. Bakışlarıyla konuşuyorlar aralarında.. Öyle keyifle çalıyorlar ki, o keyfi içinizde hissediyorsunuz..
Siz işinizi keyifle yaparsanız, sizi izleyen, dinleyen, okuyan, tüketen de keyif alır, ürettiğinizden..
Değişmez kural..
Sahnedekiler mutlu.. Salondakiler mutlu..
Bir an düşündüm.
Olmaz ya.. Olması mümkün değil ya..
O her salı birbirlerine söven ülkemin siyasal liderleri, bu akşam bu salonda yan yana otursalar ve bu güzelliği yan yana paylaşsalar, birbirlerinden bu kadar nefret ederler, bizi de o nefrete sürüklemeye savaşırlar mıydı?.
Yoksa..
Yoksa "Ne mutlu bize, bu güzel insanları yaratan bu güzel ülkenin liderleriyiz" deyip, salonda sevgiyle kucaklaşarak mı ayrılırlardı?.