Red Dragon'da yemek yedik.. Hani Bodrum'da bir Çin Lokantasına rastlamıştık ya, ağbimin İzmirli gazeteci arkadaşının.. O lokantanın aslı İzmir'de işte.. Cümbür cemaat gittik..
Bakın ben Çin Mutfağını çok severim. Türkiye dışında bir kente gittim mi, ilk öğrendiğim Çin Lokantalarının adresi olur.. Gurme falan değilim.. Sadece görgülerim ve ağzımın tadı ile söylüyorum.. Bu ülkedeki en lezzetli Çin Lokantası, benim için şimdi Red Dragon.. Yediğimiz her şey harikaydı.. Bir Kazakistanlı şefleri var, tanıştık.. Adam harika..
Baştan sona neşe içinde geçen yemekten sonra, İzmir'de geleneksel kapanışım.. Alsancak.. Miko.. Cenap..
O sokak İzmir'in yaşayan simgesi bence.. Trafik yok. İki taraflı masalar.. Herkes sokakta.. Herkes arkadaş, herkes dost.. Sanki sokağı tümden biri kapamış parti veriyor öylesi..
Cenap iki sürpriz hazırlamış bana.. Biri harika bir puro.. Öteki.. Ünal aldı götürdü beni içeri.. Salon kısmı yaz diye boş.. Piyanonun önünde bir masa.. Masanın üzerine bir plaket çakılı.. "Hıncal Uluç" yazıyor üzerinde.. Miko'nun gediklisiyim ya.. Jeste bakar mısınız?.
Ertesi sabah Muzo beni aldı, Marla'dan, Ünal, ağbimleri aldı Urla'dan.. İstikamet Alaçatı.. Yıllardır gitmediğim, gidemediğim Alaçatı.. Orada epey katkım var.. Dinç Bey beni götürüp gezdirdi bir gün zorla.. Ertesi sene orda 10 gün tatil yaptım, bayıldım.. Ertesi sene de Haşo'yu götürdüm zorla.. Sonra Haşo aldı sazı eline.. Sonrası Alaçatı mucizesi..
Ama Çeşme, o harika festivallerini yapmaz, yapamaz olurken, Bodrum daha da harika festivaller yapmaya başlayınca, güneş ve sıcaktan nefret eden "Gececi" Hıncal tatillerini güneye kaydırdı.
Alaçatı'da kahvaltıyı Kerem'e sordum. Yeni Alaçatı uzmanı o.. Kerem Ertan..
Yarım saat sonra döndü..
Agrilia..
Gittik. Masamız hazır sokak kenarında bizi bekliyor.. Nasıl enfes bir Alaçatı kahvaltısı.. En sevdiklerin yanında olunca, tad iki misli.. Çok şirin bir genç kız servis yapıyor.. Hali, tavrı bağırıyor.. "Ben kimim merak etmiyor musunuz?."
Masada laf açıldı bu sırada.. Haşo bir söyleşi mi yapmış bir gazeteyle.. "İzmir kültürsüz" anlamına gelen laflar mı etmiş ne?.. İki İzmirli cengâver gazeteci de çok sert yanıt vermişler.. Öcal ağbim "Bunlar yanıt değil, hakaret.. Ayni fikirde değilsen, sen de fikrini söylersin, ama fikrini söyleyene hakaret edemezsin" diye kestirip atarken, ben kıza sordum.. "Öğrencisiniz herhalde.."
Öyleymiş... Master Öğrencisi.. Viyana'da.. Felsefe üzerine master yapıyor..
"Beethoven dinlemeye gelirsem, sizi bulurum" dedim, Ergül Akyürek'e.. "Beethoven'i seviyorsanız, daha kolay bulursunuz, çünkü evim Beethoven'in evinin yanında.." Yani Alaçatı'da garsonumuz, Viyana'da felsefe masterı yapan bir Beethoven komşusu..
Peki burda?.. Alaçatılı ablası şef yardımcı.. Ergül de gelmiş, birlikte çalışmaya.. Hem tatil, hem okul harçlığı çıkarmaya.. Ablası?.. Bankacıymış.. Yani finans okumuş.. Sonra bıkmış. Gıda Mühendisi olmuş.. Kolları sıvamış mutfağa girmiş..
Ya İzmir bir de kültürlü olsaymış?..
Ordan bir mini Alaçatı turu yürüyerek.. Orta Kahve.. Tıklım.. Dostlar dört yanda.. Kırk yıl önce, Ankara'dan yazı müdürüm Abdülkadir Günyaz.. Gene eski Ankara'dan TRT kameramanımız, şimdi muhteşem bir ressam, Yalçın Karabağ.. Ve enfes kahveler..
Dünya güzeli pazar sabahının tek nazar boncuğu..
Sezon sonu.. Artık hafta sonları doluyor Alaçatı.. Kaç hafta sonu daha kalmış bilinmez.. Her sokakta dolaşanlar.. Her sokakta kahvaltı edenler ve kahve içenler..
..Ve tam da o pazar günü saat 11.00'de o ortamda, Alaçatı sokaklarında leş gibi kokan bir çöp kamyonu.. Sanki başka saatler torbaya girmiş!..
Sokağında Viyana'da felsefe masterı yapan bir garson.. Sokağında, hem de en güzel, en değerli, en Alaçatı anında, leş kamyonu..
Kendimi Haşo'nun yerine koydum.. Alaçatı âşığı, orda ev tutan, artık orda yaşayan Haşo'nun..
Neyiz biz?..
Puromu yaktım, karşı sahile, hava alanı yolunda.. Sezen'in türküsünü mırıldanarak..
"Bir elimde defne,
Bir elimde sevdan..
Kalbim Ege'de kaldı.."