Pazar günü Ertekin'e uğradım aylardan sonra.. Ertekin, o İstanbul'un en güzel yerindeki kafesini bir türlü işletemeyince, "Fish and Chips" satmaya karar verdi aniden.
Avuç içi kadar yerde bir de balık kızartma.. Ben de ne severim bilirsiniz.. Adım atmaz oldum.. Havalar ısındı, Ertekin garanti verdi, "Dışarda koku yok" diye.. Eh.. Açık hava bir de puro içer, özlem gideririm..
Oturdum.. Ortaköy'ün nizamiyesi, Ertekin'in yeri.. Giren de, çıkan da ordan geçer.. Benim en sevdiğim manzara insan.. "Su akar, o da bakar"lardan değilim. Ben insana bakarım. En sevdiğim manzara da akan insandır.. Ertekin'in önünden bir insan nehri geçiyordu o pazar gene, iki tarafa da akıntılı.. Dünyanın dört bir yanından.. Arabı, Japonu, Orta Asyalısı.. Rusu.. Rum, İtalyan, İspanyolu.. Ve İstanbul'un, Türkiye'nin her tarafından..
O kadar yakın geçiyorlar ki, konuşmalarından, tiplerinden anlıyorsunuz..
Tam karşımda yan yana dizilmiş kumpirciler bitiyor, oto park başlıyor.. Bu ikisinin birleşme noktasında bir minik trafo var, Ortaköy'e elektrik dağıtan.. Yan çevrilmiş bir asker bavulu düşünün.. Büyüklüğü o.. Birisi yarısını bitirdiği kumpirin kalanını trafonun üzerine bıraktı, yürüdü.. 15 saniye geçmeden, birisi daha kalan kumpir çöpünü onun yanına yerleştirdi, itina ile.. Sonra biri daha.. Biri daha.. 5 dakika geçmeden iki metre ötemde leş gibi bir çöp tepesi oluştu, o küçük trafonun tepesinde..
Ertekin, görünüşe çok meraklıdır. Dekora harcadığı paralarla ev alırdı. Ama gerçekten enfes tasarımları bitirince, işi biter.. Ötesine aldırmaz.. Mesela, dükkanın etrafına pahalı saksılar dizer, içine en pahalı çiçekleri eker.. Ama sonra sulanmayan çiçekler kurur, aldırmaz. Gelen geçen, trafo sandığına yaptıklarını o saksılara yapar, çöplüğe çevirirler aldırmaz.. O aldırmayınca, çalışanları hiç aldırmaz. Olur o dünya güzeli, tonla para harcanmış saksılar çöplük.. Orada kafe.. Önüne masalar ve sandalyeler konmuş..
İnsanlar oturuyor ve iki metre ötelerinde iğrenç bir çöp tepesi yükseliyor.. Kimsenin umurunda değil..
Midem bulandı. Ertekin'e söylesem, ne dediğimi anlamayacak bile.. Bakmıyor ki, rahatsız olsun..
Kalktım ve gittim..
Ertekin'in gamsızlığı benim ve onun sorunumuz. Ben gitmem, meselem kalmaz.. Ama dedim ya.. Orası Ortaköy'ün nizamiyesi.. İstanbul'a gelen herkes en azından bir kere Ortaköy'e uğrar..
Yani Ortaköy kentin incisi.. Beşiktaş'ın pırlantası.. O zaman, hem de tam girişte bu pislik neden?. İnsanların, çoğu elde kumpir yiyen insanların çöplerini bu girişe yığmalarına nasıl izin verilir?.
Efendim, içine bomba koyarlar diye çöp kutusu yasakmış.. O zaman kumpir de yasak, çözüm bulamıyorsan. Bir dünya kentinin en güzel yeri çöplük olur mu?.
Kim mücadele edecek?. Kim çözüm bulacak?. Esnaf bir araya gelip çözüm üretmediğine göre.. Demek yiğit yattığı yerden belli olmuyormuş..
O zaman kim?.
Belediye Başkanı..
Yani İsmail Ünal..
"Nasıl bulacak" derken aklıma bir okurun gönderdiği yazı geldi.. New York'un efsane Belediye Başkanı Giuliani'nin bu kenti nasıl olup da dünyanın en büyük çöplüğü olmaktan kurtardığını anlatan..
Gazeteye koştum.. Dosyalarıma daldım. O yazıyı buldum..
"Kırık Cam Teorisi.."
Nurperi'nin yolladığı satırları aynen köşemde bulacaksınız.. Dikkatle okuyun.. Sevgili Dostum İsmail Ünal da okusun.. Bu ülkedeki tüm Belediye Başkanları okusun mutlak. "Kırık Cam Teorisi" şehirciliğin, belediyeciliğin temelidir, çünkü..
Bu arada, Sayın İstanbul Valisi ve Sayın İstanbul Emniyet Müdürü'nün de "Kırık Cam Teorisi"ni dikkatle okumalarında yarar var. Yarınki yazım onlara hitap edecek çünkü.