Bayram sabahı bizde toplandık, annemize gitmek üzere.. Annemiz Serpil.. Annemin öldüğü günden beri, ailenin annesi o..
Kemaller Ankara'dan gelmişler.. Ertekin'le Ünal da artık aileden sayılıyorlar..
Zeynep, sevgili yeğenim, bana bir bayram ve doğum günü hediyesi getirmiş. Bir kitap.. En sevdiğim kitap.. 40 defa okuduğum, 40 yıldır baş ucumda tuttuğum kitap..
Küçük Prens.. Antoine de Saint-Exupery..
Ama bu başka.. Kalın.. Kocaman.. Niye?.. Çünkü üç boyutlu ve hareketli..
Sayfaları çeviriyorsunuz.. Saint-Exupery'nin kendi çizdiği resimler, üç boyutlu açılıyor önünüzde..
Hareketli.. Sayfanın altından bir uç çıkıyor.. Kitabın en güzel bölümlerinden biridir, tilki ile Küçük Prens'in evcilleştirme üzerine konuşmaları.. O ucu çekiyorsunuz.. Tilki, prense doğru koşmaya başlıyor.. Üç boyutlu ve hareketli kitap..
Mavibulut yayınları, harika bir baskı yapmış.. Yani birine, yaşı kaç olursa olsun birine Yılbaşı dahil bir hediye almak istiyorsanız, bunu alın işte..
Sumru Ağıryürüyen de enfes bir çeviri yapmış.. O tilki bölümünü bir nefeste okudum, ordan biliyorum..
Serpil, Bayram kahvaltısına bekliyor bizi..
Tuzla'daki bahçeli evinde.. O ev de önemli ha.. ODTÜ'de mimarlık okuyan Ünal ezber bilir.. Çünkü ders olarak okumuşlardı, Enis Kortan Hoca'nın ünlü "Tuzla'da bir Ev" diye anılan eseri..
Harika bir aile kahvaltısı yaptık..
Dönüş yolunda "Via Port'a" dedim Ercan'a.. TEM'den Tuzla'ya giderken, yolda görmüştüm.. Via Port'un önünde bir Luna Park var.. Çocukluğumuzun Bayram yeri.. Kaç yıl var, böyle bir yere gitmeyeli.. Nostaljim kabardı..
Parka girdik.. Bayram.. Hava da güzel ya..
Bahçe tıklım tıklım ama, sessiz, sakin eğlence binişleri nerdeyse boş.. Nerde adrenalini bine çıkaracak korkunç şeyler var, onun önünde kuyruk.. Millet heyecana, çığlık atmaya meraklı..
Metreler boyu bir sopa düşünün.. Ortasından dönüyor, pervane gibi.. İki ucunda dörder sandalye.. İnsanlar bağlanıyor ve o çubuk dönmeye başlıyor. Bu arada koltuklar da kendi içinde dönüyor. Tepe taklak oluyorsunuz..
Yani bakarken kalbiniz zorlanıyor.. Bir de binerken..
Zeynep "Ben binerim" dedi.. Yanına oturmaya kimse cesaret edemedi.. Bu sırada, inenlerden 15-16 yaşında bir genç kız, koşarak yanıma geldi.. "Bir resim çektirebilir miyiz?.."
"Tabii" dedim, çekilirken de sordum..
"Nasıl oluyor, yukarda.."
"Harika" dedi..
"Bir daha biner misin" dedim.. "Tabii" dedi.. "Hadi Zeynep'le sen bin o zaman" dedim.. İki kız bindiler.. Alet dönmeye başlamadan, Zeynep'in annesi, Nükhet kaçtı, görmemek için.. Ben bakıyorum.. Kızlar keyifle kahkaha atıyorlar.. Arkalarında iki delikanlı var, onlar çığlık çığlığa..
Saat 2'de çıktık Via Port'tan.. Ve saat beşte Ortaköy'e geldik.. Pendik- Ortaköy tam üç saat..
Böyle bir trafik görülmemiştir..
Bayramda köprüler ve oto yolları, bedava değil, iki misli pahalı yapmak gerek aslında.. Böyle bir işkenceyi insanlara "Bayram" diye çektirmenin âlemi yok..
Yasemin annesinin elini öpmeye karşıya gitmiş.. Giderken mesele yok.. Bizde de yoktu..
Beş buçuk gibi bana telefon etti..
"Sıra sizde.. Elinizi öpmeye geliyoruz. Kozyatağı'ndan hareket ettik.."
İkinci aradığında 9.5'tu.. "Köprüye yaklaşmaya çabalıyoruz" dedi..
Gece yarısı varmışlardır, inşallah evlerine..
İşin acı yanı ne bilir misiniz?.
İnsanlar kaderlerine terk edilmiş.. O rezillik orda, herkes biliyor ama kimsenin umurunda değil.. O rezillikte, trafik ekibi, trafik görevlisi yok ortada..
Yahu bu 15 milyonluk kentte trafikten, insandan, vatandaştan sorumlu tek kişi yok mu?. Hepsi mi tatile çıktı?.
Emniyet şeritleri vızır vızır.. Yollarda insanları uyaran ne işaret var, ne görevli..
Biri dese ki, "Burdan Birinci Köprü 4 saat.. İkinci Köprü 3 saat" oto yola girmezsiniz.. Program değiştirirsiniz.. Metrobüs, banliyö treni, vapur falan denersiniz.. Olmadı, orada bir otelde kalırsınız yahu, yollarda çıldıracağınıza..
Ama hep derim ya.. Bu kent sahipsiz.. Bu kentin insanların sahibi yok..
Ne Ankara'nın atadıkları.. Ne bizim burda ellerimizle seçtiklerimiz..
Onlar eskortlarıyla, açılmış yollardan vızır vızır gittikleri için sorundan haberdar bile değiller..
Atla deve değil.. Bir, tek bir kişi düşünse, oturup düşünse, bir çare bulunur elbet, her bayramın işkenceye dönüşmesine..
Mutlu, kutlu Bayramlar, Sayın Ana Kent Belediye Başkanımız.. Sayın Valimiz?..
Çok mutlu olun e mi?.