Onu hissettim işte çarşamba gecesi, Boğaziçi Üniversitesi'nin tarihi Albert Long Hall'ünde..
Onu hissettim..
Bu Cumhuriyet dimdik ayaktadır ve ayakta kalacaktır..
Boğaziçi bu ülkenin simge okullarından.. Çağdaşlığın, çağı aşmışlığın simgesi..
Her çarşamba gecesi, burada muhteşem konserler veriliyor, 15 yıldır..
Bu çarşamba başkaydı..
Bu çarşamba 88'inci yılını kutlayan Cumhuriyeti'mizi anıyordu, Cumhuriyet sayesinde var olan çocuklarıyla..
Sahneye baktım..
Daha dün, hastanede iki yerinden kırık bacağıyla, sağına soluna serumlar takılmış yatarken gördüğüm Gürer Aykal, dimdik ordaydı.. Bir müthiş yaylı sazlar orkestrası, İstanbul Sinfonietta'yı yönetmek üzere..
Suna Kan ordaydı.. İsmet Paşa'nın çıkardığı "Harika Çocuklar Yasası" ile Avrupa'ya giden ve onlarca yıldır harikalar yaratan, uluslararası kemancımız Suna Kan..
..Ve salona baktım..
Gençler tıklım tıklım doldurmuş. Salon yetmemiş ilave koltuklar konmuş. Onlar da yetmemiş. Kapıda bekleşiyorlar.. Gelmeyen olursa, onun yerini almak için.. Her türden gençler.. En hoşuma giden.. Örtülü olanlar.. Tek tük değil.. Onlarca gelmişler.. Örtülü, ama nasıl şık.. Nasıl özenli.. Başı, Şule Yüksel tarzı.. Ayağında cin var. Onun da altında adidas ketsler.. Baş örtüsü bir siyasal simge değil.. Bu dünyaya sırtını dönme hiç değil..
Yaşamın tam da ortasında olarak, inancını sürdürüyor, genç kız. Kol kola yürüdüğü arkadaşı minili..
Çocuklar var.. Beş yaşında.. Yedi yaşında..
Gürer Aykal, konser öncesi, anılarını nakletti.. Yarısından fazlası Anadolu'da, dünyanın dört bir yanında yüzden fazla çalmışlar, Vivaldi'nin Dört Mevsim'ini..
Bunlardan birinde, Arikanda'da ben de ordaydım. Dağın tepesindeki Antik Tiyatroya Kadir Dursun Cumhurbaşkanlığı Senfoniyi getirmişti. Şimdi Fazıl'ın meneceri bu Güney Doğu Anadolu çocuğunun müziğe katkısı çoktur. O zamanın Finike Kaymakamı, şimdi Denizli Valisi, Abdülkadir Demir.. Kadir, Vali'yle el ele verip, Pamukkale Festivali yapmalı bu yaz..
Köy kadınları konuklara önce hemen orada açıp, pişirdikleri gözlemeleri ikram ettiler. Sonra da oturup konseri izlediler, başından sonuna..
Konserden sonra gelen televizyoncular, köylülere kamerayı dayamışlar..
"Ne anladın" diyerek..
Bir köylü "Huzur buldum" demiş..
"Vivaldi bir kelimeyle ancak böyle izah edilir" dedi, Gürer..
Bir yaşlı kadına uzanmışlar..
"Ne anladın.."
"Hiçbir şey anlamadım" demiş, yaşlı kadın.. Bir televizyon sadece bu cümleyi yayınlamış.. Kadının dediklerinin tamamını bir başka televizyonda dinleyebilmiş Gürer..
"Hiçbir şey anlamadım.. Ama ben bunları getirdim ki, onlar anlasın.." demiş, anneanne, beş, altı yaşlarındaki iki torununu göstererek..
Albert Long Hall'de bir Türkiye Mozayiği vardı o gece.. Yediden yetmişe.. Ve de nasıl bir coşku vardı.. Gürer sahnede görünür görünmez bir alkış koptu.. Bitmek bilmiyor.. O feci kazadan sonra, bu kadar kısa zamanda müziğe dönmesi, sopayı eline alması mucize.. Seyirci onu bu kadar kısa sürede döndüren inancı alkışlıyor.. Gürer'e saygıyı, sevgiyi alkışlıyor.
Gürer "Teşekkür ederim" dedi.. "Bu alkışlar geceyi nasıl heyecanla beklediğinizi gösteriyor.. İşte bizim teşekkürümüz.. Bu küçük yaylı sazlar orkestrasından şimdi seksen kişilik müzik çıkaracağız" dedi.. Bir şey daha söyledi..
"Türkiye'de 81 il var.. Keşke seksen Evin daha olsaydı.."
Evin, Evin İlyasoğlu.. Bu konserlerin gelenekleşmesini inançla, inatla ve ısrarla sağlayan harika insan.. Ne güçlüklerle boğuştu, yakından bilirim. Ama vazgeçmedi.. İlk konserleri bir kaç sırayla izlerdik, hatırlarım.. Şimdi tıklım. Taşıyor..
Evin, Suna Kan'la bir söyleşi yapmış, o sabahki Cumhuriyet'te okuyorum. Suna, 50 yıl önce çıkmış Albert Long Hall'e.. 1961'de.. 50 yıl sonra ilk kez..
"Çocukken çok sakardım. Babam oyalanayım diye bir keman aldı bana ki, evin eşyalarını kurtarsın.."
Sonrasını biliyorsunuz..
Vivaldi'yi oturarak çaldı, Suna Kan.. Sebebini öğrendim. O sabah evinde kayarak düşmüş, sırtını sakatlamış.. Akşama kadar sırt üstü yatarak, konsere çıkacak hale getirmiş kendini.. Oturması ondan..
Bir Cumhuriyet çocuğu yönetiyor.. Bir Cumhuriyet Çocuğu solist.. Arkalarında, başta Çağ Erçağ, uluslararası sanatçılardan oluşan bir orkestra.. Hepsi Atatürk'ün kurduğu, İnönü'nün geliştirdiği konservatuarlardan mezun..
Ve de salon bu Cumhuriyet'in 88'inci yılını kutlayanlarla dolu..
Dünyanın gıpta ettiği bir kampüste, bu Cumhuriyetin çocukları nasıl coşkuyla, nasıl ayakta alkışlıyorlar, resmen ayakta duracak halleri kalmayan Gürer ve Suna'yı..
Atatürk yaşıyor.. Cumhuriyetiyle birlikte yaşıyor.. İkisi de ölümsüz!..
Bu gençler, bu kuşaklar oldukça, hep ölümsüz!..