Günümün keyifli anlarının başlangıcıdır ya, sabah kahvemi içerken, gazetemi, Sabah'ı okumak..
Çarşamba sabahı gözlerime inanamadım. Keyfim tavana vurdu..
Bir gece evvel muhteşem bir Paul Simon konseri izlemişim.. Gece yarısı bitmiş.. O konserin haberi, ertesi sabahın Sabah'ında.. Hem de yarım sayfa.. Kültür- Sanat Editörümüz Yeşim Kasap tüm hazırlıkları yapmış, geceyi hem de fotoğraflarıyla yetiştirmiş gazeteye, baskıyı da bekletip..
Gazetelerin kültür sanat olaylarını beklemekten vaz geçtikleri yıllar oldu.. Gece maçları baskıyı erteletiyordu o kadar.. Benim başladığım 50'lilerin sonları, 60'ların başlarında, galanın ertesi günü, haberi de, kritiği de okurduk.. Konser olsun, tiyatro, opera, bale olsun. Hemen ertesi gün.
Sonra teknoloji hızlandı. Hızlandıkça, gazetelerin baskı saatleri geriledi, tersine.. Böylece televizyon/ yazılı basın savaşında müthiş bir silah rakibe verildi. Düşünebiliyor musunuz?. Konser salı gecesi.. Çarşamba sabahından itibaren on tane haber kanalı, görüntüleriyle gümbür gümbür verecekler, konseri bütün gün. Tekrar tekrar.. Senin perşembe sabahı iki resimle yazacağın haberi kim okur?.
Oysa Kültür Editörümüz, zahmete girince, TV'lerin önüne geçmiş.. İşte mesele bu.. Şimdi biliyorum.. "Konser salı gecesiydi.. Hani senin yazın" diyorsunuz içinizden..
Ben bir haber değil, lezzet yazısı yazdım.. Onu da, pazar sabahınız için sakladım.. Hani alıştığınız Yaşamdan Dakikalar'ın yerine..
Yani..
Az sonra..