Seçim kampanyaları başladıktan sonra, iki veya üç gün baktım, liderlerin konuşmalarına.. Sonra ne tek satır okudum, ne bir dakika dinledim.. Bu ülke insanını "Ya bizdensin, ya öteki" diye ayıran ve ötekine hakaret yağdıranları niye izleyeyim ki..
Bu yüzden başbakanın Nuray Mert'e hedef gösterircesine yüklendiğini dün Nazlı Hanım'ın "Nuray, namert değil" başlıklı yazısında okudum.
Başbakan, lafı açılmış, biri sormuş da yanıt vermiş falan değil. Bir miting meydanında, önceden hazırlanmış, yazılmış bir konuşmada, bu ülkeye demokrasiyi getireceğini ilan eden bir lider, bir gazeteciyi, fikrinden dolayı yerden yere vuruyor.
Demokratlık, başından sonuna "Fikir özgürlüğü" demektir. Fikir özgürlüğüne yürekten inanmak demektir. Demokratlık, senin düşüncende olmayanların da ifade özgürlükleri için savaşmak demektir.
Fikre, fikirle yanıt verilir.. Hakaretle, aşağılayarak, tehdit ederek değil..
Nuray Mert, Dersim harekatı öncesi, 1935'in bütün bayındırlık raporlarında yol inşa edilmesinden söz edildiğine işaret ediyor. "Buraya yapılacak harekat için yol lazım çünkü" diyor. Sonra benzerliğin altını çiziyor..
"Bugün bölgedeki şiddet politikalarıyla, duble yol yapımları arasındaki paralelliği hatırlatmak istiyorum.."
Hatırlatır.. Ne olacak?.
Egemen Bağış da, 12 Haziran seçimleriyle Çanakkale Savaşları arasında paralellik çizmedi mi?.
Mert'e katılmıyorsan "Bu talihsiz bir benzetme" dersin.. 1935 Türkiye'si ve koşulları ile 2011'i karşılaştırmanın hata olduğunu söylersin.. Hatta bir de şaka yaparsın..
Tunceli ya eski adıyla Dersim'de vali, köylere beyaz eşya dağıtmış ve kıyamet kopmuştu ya.. "Hayatında beyaz eşya görmemiş köylerimize o kolileri daha kolay ulaştırmak için" dersin. Kendini de eleştiren bu mizahla alkışlanırsın..
İkide birde Menderes'i örnek veren ve "Biz yola kefenle çıktık" diye, en olmadık paralelliği kuran Başbakan şimdi Nuray'ın paraleline hem de "Güya bayansın" diye, küçültücü ve ayrımcı bir ifadeyle karşı çıkınca, Nazlı Hanım anında itiraz ediyor..
Nuray Mert bu ülkenin en saygın, en dikkatle okunan yazarlarından biri. Fikirlerine katılır, katılmazsınız..
Ama saygı göstermek ve düşündüklerini açıklamasına destek olmak zorundasınız..
Eğer gerçek demokratsanız.
Bu ülke demokrasi havarisi geçinip, kendisi ile ayni fikirde olmayanları susturmak için çırpınan, patronlara şikayet, hatta savcılara ihbar edip susturma savaşı verenler, bir meslektaşı, işini kaybetti, ya da hapse düştü mü, zil takıp oynayanlarla dolu..
İşte böyle bir ortam içinde Nazlı Ilıcak gibi bir kalemin Nuray Mert'e sahiplenip, Başbakanı eleştirmesi, gerçek bir demokrasi olayıdır.
Ben şaşırmadım. Çünkü ben Nazlı Hanımın kendisine yakışanı, kendisinden bekleneni yaptığını biliyorum..
Bugün 84 yaşında ve sağlıksız ve güçsüz bir adamın ardından yazmadık, söylenmedik laf bırakmayanların, yaltaklanmanın en çirkini ile el etek öptükleri devirlerde, o adama, hem de "Dediğim dedik" gücüne sahip olduğu gün, gazetesinin kapatılması pahasına kafa tutabilen Nazlı Hanımdır o..
Nazlı Hanım, hayatım boyunca fikirlerini en az paylaştığım yazarlardandır. Ama en sevdiğim ve saydıklarımın başında gelir..
Gerçek demokrat olduğu için.. İnandıklarını yazdığı ve yazanları savunduğu için..
Demokrasi, insanların fikirlerini açıkça ve rahatça ifade etme hak ve özgürlüğünü tanıyan sistemin. Özellikle de sizinle ayni fikirde olmayanların özgürlüğü..
Bunu kimse unutmasın.
Nazlı Hanım, bu ülkenin örnek demokratlarından biridir!.. Hele günümüzün iyice kirlenmiş medyasında da öyle değerlidir ki!..
(Ben günlük gazeteleri öğleden sonra okurum, Sabah hariç. Yazımı bitirdim, kafamı kaldırdım, NTV'de Yazı İşleri programında başlıklar.. Bu defa pek çok yazar sahiplenmiş, Nuray'a.. Nasıl mutlu oldum.. İşte bu..)