İstanbul'un o iğrenç, o utanmaz, o ayıp trafiği, o düzeltmek için kimsenin kılını kıpırdatmadığı yüz karası kusuru yüzünden, Rossini'nin o dünya çapındaki üvertürünü kaçırdığım ve ilk perdeyi, Süreyya'nın üst balkonundan, nostaljik duygular içinde izlemek zorunda kaldığım halde, bayıldım Sevil Berberi'ne.. Bayıldım..
İstanbul trafiği bir günde muma döner.. Eğer o yollardan, o trafikten sorumlu olanlar, Cumhurbaşkanından başlayarak, İstanbul Trafik Müdürüne tüm silsile-i meratip bir, tek bir gün, bu kentte bir yerden bir yere eskortsuz ve sivil plaka ile gitmeyi deneseler ve vatandaşın çektiklerini yaşasalar, önlemler birbiri ardına gelir..
Bu kentten çok daha yoğun Londra, New York, Los Angeles, Paris nasıl çözmüşse ona bakarak..
Amerika'yı yeniden keşfe bile gerek yok..
Etiler'den Zincirlikuyu'ya gelmem 40 dakika sürdü. 40 dakika.. Ayıptır yahu..
Oyun başladığı için sessizce üst balkona girebildik ancak.. 1950'li yıllarda Süreyya sinemayken, paramız buraya girmemize yeterdi gene, ancak.. 10 kuruştu.. Bizim altımızda da localar vardı. O zamanlar, sevgililer için baş sorun yersizlik olduğundan, localar buluşma yerleriydi.. Üst balkonda bazen iki film birden izlerdik ayni anda..
Antraktta aşağı inerken Mete Uğur'a rastladım. Sevil Berberi'ni 60'lı yıllarda ilk izlediğimde Mete'ydi Figaro ve muhteşem bir Figaro'ydu. Bütün kızlar âşıktı, Mete'ye, iyi bilirim.. Hele de Carmen'de Toreador'u oynarken..
Ve Mete, Türkçe söylerdi Figaro'yu.. O zaman bütün operalar Türkçeydi, Necil Kazım'ın, Ulvi Cemal'in çevirileriyle.. Bu yaz New York Times'da bir makale okudum.. Operaların orijinal dillerinde oynanmasının şart olmadığını anlatan.. Geçen yıl ben de yazmıştım.. Rengim Gökmen Üstadım, Suat Arıkan, Yekta Kara, bu işi düşünmeliler.. Ara sıra Türkçe dinlemek, tepedeki korkunç yazıyı okumaya çalışırken şaşı bir tepe göz olmaktan daha iyi değil mi?. Ara sıra.. Sembolik de olsa, Türkçe.. Hele bir düşünün, neden olmasın?.
Sevil Berberi'ni bir İtalyan sahneye koymuş.. Flavio Trevisan.. Harika da koymuş.. Opera değil, bir Moliere Komedisi izliyorsunuz sanki.. Mizansenler öyle.. Oyunculuk öyle.. Hele de Don Basilio ve Don Bartolo.. Gökhan Ürben müthiş bir ses ve de müthiş bir komedyen..
Ayni şeyleri Ali İhsan Onat için de söylerim..
Yeni nesille, gözü şefte sahnenin önüne gelip şarkılarını söyleyen operacılar devri bitti. Şimdi oynuyorlar artık..
Figaro'da Caner Akgün, o ünlü kavatini keyifle okudu, keyifle dinletti. Nazlı Deniz Boran ve Caner Akın, çok şirin aşıklardı.
Gözlerimize de, kulaklarımıza da yakıştılar. Dadıda Neslişah Pekin'e de bayıldım..
Sevil Berberi'ne bir daha gideceğim, başından sonuna izleyebilmek ve de Don Basilio'da sevgili dostum, İstanbul Operası Genel Sanat Yönetmeni Suat Arıkan'ı da dinlemek ve seyretmek için..
Siz de kaçırmayın!..