İnsan olmayı, insanları sevmeyi gerektirir. Sıtkı Usta dosttur, arkadaştır, kardeştir.
Tevazu sahibi olmaktır. Dünya çapında başarılara imza atmış, dünya çapında ödüller almış, müzelere, koleksiyonlara girmiştir ama yaptıkları ve başardıklarıyla övündüğü görülmemiştir.
Çalışmayı, disiplini sevmektir. Hiç yılmadan, yorulmadan uğraşır, en farklıya, en iyiye, en mükemmele ulaşmayı, her seferinde çıtayı biraz daha yükseltmeyi, orada kalmayı amaçlar. Ve her zaman başarır. İmzasını bile yana değil, yukarı doğru atar.
Araştırmaktır. Yıllar önce ilk kez gittiği NewYork'ta bir haftasını sağda solda, restoranlarda, barlarda, kulüplerde geçireceğine, her gün sabahtan akşama Metropolitan Müzesi'nde, Picasso'yu inceleyerek geçirir. Öyle ki, kat görevlisi bile sonunda, "Anladık kötü bir şey yapmıyorsun, yakından bakmak istiyorsun ama eserlere de bu kadar yaklaşma" diye uyarır.
Ancak bir süre sonra, ünlü Alman dergisi Der Spiegel, bir yorumunda onu "Çininin Picasso'su" diye tanımlayacaktır.
Dinlemeyi bilmektir. Dinler, düşünür, yorumlar. Hatta, "Okusaydım, 'ben biliyorum der', belki de çevremde bana söylenenleri bu kadar dikkatle dinlemez, bu noktaya gelemezdim, kimbilir.." diyerek bu çok önemli vasfının altını büyük bir sadelikle çizer.
Paylaşmaktır. Sorduğunuz hiçbir soru, en teknik olanı bile yanıtsız kalmaz. Sanata bir katkısı olacaksa, el emeğini hiç sakınmadan paylaşır, birlikte bir şeyler yaratmaktan, birlikte başarmaktan büyük keyif duyar.
Hayırsever olmaktır. Enerjisini ve imkânlarını kitaptan bilgisayara okullar için.. Yoksul, hasta, özürlüler için.. Kendisi altından kalkamıyorsa, nazının geçtiklerini devreye sokmak için.. Genç kızların çeyizlerine destek olmaya kadar hiç yakınmadan keyifle harcar..