GAZETELER, haberleri değil, köşeleri ile ayrılır, farklılaşır ve okunur oldu yıllardan beri.. Habercilik, pahalı olduğu için yönetimlerin gözünden düştü önce.. Şimdi okur da "Gazete" deyince köşelere bakıyor..
"Yok canım" demeyin.. Pazar günü Savaş Ay, son yılların en büyük gazetecilik olaylarından birine imza attı.
Haberiniz var mı?. Farkında bile değilsinizdir.
Gazeteciliğin temel ilkesi "Fikri Takip" i sürdürdü Savaş ve Bostancı'daki evlerinde 9 yıl önce boğularak öldürülen iki kız kardeşin evine girdi. Aynen muhafaza edilen odalarında, hâlâ yaslı anne ve babası ile konuştu.
İki genç kızın öldürülmesi olayı aradan geçen 9 yıla rağmen aydınlanmamış, pek çok karanlık nokta kalmıştı. Cinayeti yüklenenler içerde, siparişi verenler dışardaydı. Savaş'ın yazdıkları bir film öyküsü kadar ilginç, ayni zamanda bu ülkede polis, adliye ve hukuk işleyişi açısından dehşet vericiydi.
Pazartesi, salı medyayı izledim. Sabah dahil, haberden etkilenen ve sürdüren yoktu.
Çünkü habercilik bitti. Şimdi yazarlık var..
Haberciliğini, üç ikoncana bağlamış Günaydın'ı her sabah keyifle okumamı sağlayan da yazarları..
Bir defa, TV yazarlığını çok çok aşan emektar Yüksel Aytuğ.. Sonra bizim son günlerde biraz karamsar ama, aslında neşeli Ayşe.. Ve de yeni katılanlar..
Yeni Asır'dan transferimiz Öncel Öziçer'i, yıllardır izlerim.. Günaydın'da yeni bir heyecanla yeniden doğdu..
Mevlut Tezel, Hürriyet'teyken kaçırmadığım bir magazin köşe yazarıydı. Bizde daha da müthiş sanki.. Mevlut korkusuz ve pervasız.. Hatır gönül dinlemeden yazıyor ve tehditlere pabuç bırakmıyor. Bu yanını çok seviyorum zaten.. Günlerdir, Sabuha ve İbrahim Tatlıses yazılarını okuyorsanız, ne demek istediğimi anlarsınız..
..Ve de Okan Can Yantır!.. Müthiş bir köşe yazarı geliyor, haberiniz olsun.. Okan, ne yazarsa yazsın okutuyor.. Sizin düşündüğünüzün tam tersini söylese bile okutuyor..
Dün enfes bir Fazıl yazmış mesela..
"Ben az bile söylemiş" diyorum ya.. Okan tam tersini söylemiş.. "Böyle dememeliydi" diyor..
Ama o kadar güzel bir anlatımla diyor ki.. Üslup güzel, akış güzel, yazı içindeki mantık dizisi yerli yerinde..
Konuşma üslubuna karşı, ama bir yerde Fazıl'a da sahip çıkıyor.. "Saldırganlığı ve sivriliği kutsayan Türk medyası, Fazıl'ı böyle konuşmaya zorluyor. Yumuşak konuşsa haber bile olmazdı" diyor.
Haklı ama, sadece o kadar değil, Sevgili Okan..
Hülya Avşar.. Fazıl hakkında en son konuşması gereken kişi..Çünkü bu ülkede her konuda konuştuğu için eleştirilen, "Sen kim oluyorsun ki" ithamına en çok maruz kalan sanatçı o.. Sırf bu yanıyla Fazıl'a sahiplenmesi gerekirken, saldıranların başına hem de ne ağır sözcüklerle geçiyor. Çünkü öyle konuştuğu zaman manşetlerde olacağını biliyor Hülya..
Bu tamam Okan.. İtirazım yok..
Ama üslubu belirleyen bir kıstas daha var..
Sesini duyurma şansın..
Bin kişiyle beraber sen de "Evet" diyeceksen, fısıltın bile yeter.. Ama bin kişiye karşı tek başına "Hayır" diyeceksen, sesinin gürültülü çıkması gerek ki, gürültü yaratsın. "Hayır" tartışılmaya başlansın.. Gene fısıldarsan, kaynar gider..
Bazı yazılarımda üslubum sertleşiyor ve sivriliyor.. Hangilerinde?.. Çoğunluğa karşı çıkıyorsam.. Kalabalığın içinde yalnız kaldığımı biliyor, gene de sesimi duyurmak istiyorsam, tek silahım üslubum.. Yılların deneyimi bana bunu öğretti.