AİDA denince ilk akla gelendir, Zafer Marşı.. Habeşleri yenen Mısır Ordusunun Memfis'e dönüşünü simgeler. Opera'nın en ünlü parçalarından biridir. İlkokul müzik kitaplarında yer aldığı için (Biz okurken vardı, şimdi ilkokullar müzik derslerinde böyle şeyler okuyor mu bilemem. Biz Atatürk kuşağıydık. Eğitimimiz de öyleydi..) hemen herkes bilir, ıslıkla çalar hatta.. Herkesin birlikte söylediği, hemen her takıma uyarlanan bir tribün marşı olması da bundandır.
Açık Havada Aida temsilinde de, benim için doruk noktasıydı marş. Ankara Opera ve Bale Orkestrasının iki trompetçisi, Açık Hava'yı bilenler anlayacaktır, sahnenin dışında bir sur gibi yükselen duvarların tepesinden seslendirdiler ve müthiştiler.. Yazdım.. Dün sabah okuyorum.. Bir sihirli el, trompet'i, trampet yapmış..
Trompet bir nefesli saz.. Trampet, vurmalı çalgı.. Hani izcilerin boru trampet takımı vardır, ordaki.. Trompeti ille de gerekirse, trampete değil, boruya benzetirsin, ancak..
Trampetin de dorukta olduğu bir klasik müzik parçası vardır.. Ravel'in Bolerosu.. Bizzat bestecisinin "Müziksiz müzik" dediği, benim çok sevdiğim tekrarlardan oluşan melodide trampet baş sazdır ve o müthiş tempoyu başından sonuna sürükler.
Bunları bir "a" ile "o" farkının bazen ne kadar önemli olduğunu göstermek için yazmadım.. Trompet'i, Trampet yapan el kiminse o arkadaşa bilgiçlik yapmak da değil derdim..
Yazının şifresi girişte.. Demek artık ilkokul eğitiminde Aida'nın Zafer Marşı yok.. O marşın üflemeli çalgıyla kulaklara yansıdığı artık öğretilmiyor. Trompet diye bir şey hiç öğretilmiyor.. O kimse "Hıncal ağbinin yazısı aceleye gelmiş" diyor ve bildiği tek sözcükle düzeltiyor.. Trampet!..
Davullar çalsın.. Çağdaşlaşıyoruz. Çağdaş eğitimle..