Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Genç kızlar ve anneleri..

Gene harika bir gün geçirdik İzmir'de.. Yaşamdan Dakikalar Nöbetçi Konuşmacıları Nebil ve bendeniz.. Haşo ve Sunay her defasında bir punduna getirip kaynatıyorlar ve neler neler kaybediyorlar..
Gençler bizi, İzmir'deki ikinci adresimiz, hatta evimiz Best Western'den aldılar kahvaltıdan sonra.. Otelin Genel Müdürü Sevgili Muzaffer yıllardır öyle bir hava yarattı ki etrafımızda..
Gençlerle Tınaztepe Kampusu'na gittik, Dokuz Eylül'ün.. Önce İşletme Kulüplerine aldılar bizi.. Kampusta bağımsız bir bina.. Minik ama şirin.. Ve de tamamen öğrencilerin.. Onların davet etmedikleri giremez..
Sonra konferans salonuna geçtik.. Sohbet başladı.. Ne güzel.. Bir tek kişi de kalkıp futbol sorusu sormadı.. Ve de haftalardır yazıp söylüyorum.. Hem de Meclis'te kan gövdeyi götürürken hiç kimse "Bu Anayasa" diye lafa girmedi. Siyasiler bir gün anlayacaklar ki, halkın gündemi çok ama çok başka..
Genç bir kız, dünya durdukça duracak soruyu dile getirdi.. Kuşaklar çatışması..
Annesi onun için başka şeyler düşünüyormuş.. Ama kendi kafasında çok başka şeyler varmış.. "Çözüm" diye fikir soruyor..
"Bu sorun yüz binlerce senedir var ve çözülmedi" dedim.. "20 sene sonra da, sen, kızınla ayni sorunları yaşayacaksın.. Bu böyle devam edip gidecek.. Benim fikrim mi?.. Anne ve babanı üzme.. Kırma.. Sonra içine dert, ukde olur.. Onların gönlünü hoş tut.. Ama unutma.. Bu hayat senin. Onu sen yaşayacaksın.. Mutlu olmak istiyorsan ki, bence insan haklarının en kutsalıdır, mutlu olma hakkı, o zaman yaşamını kimseye bağlama.. Sen hoşuna gidecek yolu, sevdiğin işi seç.."
Falan filan.. Çok yazdım ya bu konuları.. Onları özetledim işte.. Gençler bizi bırakmadılar. Ben kantinciyim ya.. Önce kantine götürdüler.. Bir kahve ve yıllanmış kantin nostaljim.. Kantin de tam benlik.. Sanırsınız, Dokuz Eylül kız okulu..
Sonra gene birlikte çıktık.. Ver elini Alsancak.. İzmir'de benim olmazsa olmazlarım arasındadır, Altın Kapı'da bir öğle yemeği ve hemen ordaki Amerikan Pazarı'nda Sevgili Can'a uğramak..
Uzun ve çok keyifli bir yemek oldu.. Gençlerle aklımız onlarla kalarak vedalaştık.. Ve Kordon.. Kordon'suz İzmir olur mu?..
Bir gün evvel bizi yolda çevirip "Bir kahvemi için hiç olmazsa" diyen Diba'yı hatırladık.. "Hadi" dedik.. Gittik ki, Diba'nın dükkânı rakı balık.. Olsun.. Biz gene kahve içeriz..
Laf lafı, laf kapıyı açtı.. Diba'nın bir hayat hikâyesi var, Ayşe Arman'ı Dubai'den İzmir'e getirir..
Diba, Sorbon'da Kimya okumuş.. Mezun olmuş.. Üst lisans falan yapmış.. Sonra iki sene Monaco'da çalışmış.. Prensler, prensesler, kontlar, konteslerle.. "Ben memleketimi özledim, yeter" demiş, dönmüş Türkiye'ye.. Ve bir yoklamış ki kendisini.. Kimyadan falan nefret ediyor.. Annesinin hatrına okumuş, diplomayı almış, onu mutlu etmiş işte.. "Sıra kendimi mutlu etmeye geldi" demiş.. Bir bakmış ki, sevdiği iş, Kordon'da rakı balık satmak..
Annesi fena halde küsmüş tabii.. "Ben seni meyhaneci ol diye mi Sorbonne'larda okuttum" diye..
"Annem bu dükkâna daha adım atmadı" derken, ben Dokuz Eylül'deki konuşmamı hatırladım..
Bir daha yolum bir İzmir Üniversitesi'ne düşerse, Diba'dan bana eşlik etmesini isteyeceğim.. Soru nasılsa gelecek.. O zaman Diba'yı çağıracağım sahneye, "Anlat" diye..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA