İki sevgili dostumun arasına girmek niyetinde değilim. Ama olay tartışılmaya değer, ilke olarak da, anlam olarak da. Bu yüzden ben de fikrimi söylemek niyetindeyim.
Fatih Altaylı "Akşamları yarım saat Kuran okuyun demek, Diyanet İşleri Başkanı'nın işi değil" demişti.
Haşo "Diyanet İşleri diye bir makam varsa, o makamda oturan kişinin topluma Kuran okumasını tavsiye etmesinden doğal bir şey var mı?. Aşk-ı Memnu tavsiye edecek değil ya" diye yazdı.
Şimdi, Diyanet İşleri Başkanı'nın "Okuyun" demesinden güzel bir şey olamaz.. Hele kutsal kitapları "Oku" diye başlayan bir dinin mensupları için.. Keşke "Okuyun.. Her gece yarım saat okuyun.. Aşk-ı Memnu gibi Türk Klasiklerini okuyun. Dünya Klasiklerini okuyun. Nobelli Orhan Pamuk'u okuyun" deseydi, Prof. Bardakoğlu..
Ama laik Türkiye'de Diyanet İşleri Başkanı, Şeyh ül İslam değildir. Din Ayet İşleri Başkanı değildir. Diyanet İşleri Başkanıdır. Bu ülkede inanan, inanmayan her türlü ruhsal düşünceyi organize eden kamu kurumun başıdır.
"Kuran okuyun" diyemez. "İncil, Tevrat, Zebur okuyun" da diyemez. Ateistler var. Puta tapanlar var.. Hepsi bu ülkenin vatandaşı.. Ayrım yapamaz.
İstanbul Müftüsü olsa derdi. Sultan Ahmet İmamı da der.. Hatta bir hutbe hazırlanır, bir cuma bu ülkenin bütün camilerinde okunur, "Her gece yarım saat Kuran okuyun" diye.. Patrik de Pazar ayininde nasihat edebilir mesela "Her gece yarım saat İncil okuyun" diye.. Ona da bir şey diyemeyiz..
Ama laik bir devlette, hem de "İnsan laik olmaz. Devlet laik olur" inancını savunanların iktidarında bir devlet görevlisi, hem de o sıfatıyla "Kuran okuyun" dememeli..