"Hıncal, Bakanı aldattılar" demişti.. "Bakanı aldattılar.. Ayazağa'yı yok etmek için bize de çamur attılar.. Ayazağa Kültür Merkezi gitti, yerine bir alışveriş merkezi rantiyesi geldi.. Bu işin peşini bırakma ne olur!.."
Bu son konuşmamızdı, telefonda.. Kültür ve sanata adanmış bir hayatla, Şakir Eczacıbaşı ile son konuşmamız..
Ağır hastaydı.. Ama hâlâ aklında, fikrinde Ayazağa vardı.. Hayatının dörtte birini verdiği Ayazağa.. 2010 Dünya Kültür Merkezi İstanbul'un Kültür Sarayı yoktu, ne acı..
Ve Şakir Bey, ağabeyi Nejat Eczacıbaşı'dan aldığı bayrağı Ayazağa'ya dikmek için savaş veriyordu. Türkiye'nin gelmiş geçmiş en güzel, en çağdaş Kültür Merkezi'ni bitirmeye adamıştı ömrünü.. Osmanlı'dan kalma harika bir bahçenin içindeki tarihi köşkleri, aslının ayni restore ettirmiş, bahçe içine inşa edilecek Kültür Merkezi'nin de kaba inşaatını bitirmişti. Dünyanın en ünlü akustik ustaları yapmışlardı büyük salonun planlarını.. Yerleşim planını da, açılan yarışma sonunda kazanan bir uluslar arası firma hazırlamıştı.
Merkez, İstanbul'un simgesi bir güzellik olacak, Osmanlı ile Cumhuriyeti, sanat şemsiyesi altında bir araya getirme gibi de bir anlam taşıyacaktı.
Bitime çok az kalmıştı ki, Ayazağa ilk ihaneti yaşadı. Kültür Bakanı İstemihan Talay, ödemeleri durdurdu. Çünkü, Başbakanı Bülent Ecevit, Şakir Beye kızmıştı. Sözüm ona Türkiye'nin gelmiş geçmiş en kültür ve sanat aşığı başbakanı, Şakir Eczacıbaşı'nın İstanbul Kültür ve Sanat Festivali açılışındaki bir cümlesine kızmıştı. Şakir Bey, benim de bulunduğum açılışta, Ayazağa ile ilgili bilgi verirken "Son zamanlarda çalışmalar yavaşladı. Çünkü ödenekler gecikiyor ve ben Bülent Bey'e ulaşamıyorum" demişti. Hepsi bu.. "Bülent Bey'e ulaşamıyorum."
Bu tek cümle Bülent Ecevit'in ünlü kinini harekete geçirmeye yetti. Daha sonra Bülent Beyi de sırtından vuracak Kültür Bakanı, Ayazağa'yı defterden sildi.. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in müdahalesi sonuç vermedi.
Ecevit'ten sonra gelen hükümetlerin Kültür Bakanları Ayazağa için hep sözler verdiler ama hiçbiri kılını kıpırdatmadı. Nihayet Atilla Koç bir şeyler yapacaktı, ama onun da bakanlık ömrü yetmedi.
Ertuğrul Günay bakan olduğunda, Şakir Bey ve ben en sevinenler arasındaydık. Günay adı, Ayazağa için bir senetti bizim için.. İşler öyle de başladı. Günay kollarını sıvadı.. Müjdeyi de verdi.. "Bir özel teşebbüs ile anlaşma yaptık. Ayazağa bitecek.."
Ama karamanın koyunu sonra ortaya çıktı. İnşaatı devr alan dış kaynaklı alışveriş merkezi şirketinin amacı Ayazağa'yı bitirmek değil, yıkıp, yerine bir rantiye, kâr kurumu inşa etmekti.
Bu amaç için bakanı resmen kandırmışlar ve "Biz, Kültür Sanat Vakfı adına inşaatı yürüten Mimar Doğan Tekeli ile de görüştük ve onun onayını aldık" demişlerdi. "Onay" dedikleri, 60 milyon dolar harcanarak yapılan ana binayı temelinden yıkmak, yerine bodrum katında, bir dostlar alışverişte görsün salonu kondurup, esasta ayakta binlerce insanın ayakta doldurulacağı bir disko ve pop arenası yapmaktı. Bakana verilen bilgiye göre de, vakıf ana binayı kaçak olarak yükseltmişti. İnşaat bu yüzden durdurulmuştu zaten. Onun için yıkmak gerekiyordu.
Şakir Bey'le telefonda konuştuğumda "Yalan.. Bakanı kandırmışlar" dediği buydu. Yapıda kanunsuz hiçbir şey yoktu. Zamanın başbakan ve cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Süleyman Demirel'in istekleri ile, inşaat alanı büyütülmüş, bunun da izinleri alınmıştı. İnşaatta mühür falan yoktu.
Ardından Doğan Tekeli aradı "Benimle bir kez ayak üstü konuştular. Ellerinde planlarla yeniden geleceklerini söylediler. Bir daha gelmediler. Açıkladıkları planla ilgili tek onayım yok. Bakan kandırılmış" dedi.
Bunları yazdım ve bakana açık davet yaptım..
"Yazışmaları bırakalım. Siz, Alış Veriş Şirketi yetkilileri, Şakir Bey, Doğan Tekeli, bir masanın etrafında toplanalım. Herkes eteğindeki taşları döksün. Planlar ortaya çıksın" dedim.
Günay'dan "Çıt" çıkmadı.. Beni 40 kez telefonla aramıştır. Bu defa aramadı.
Tek satır yazılı yanıt da gelmedi.
Alışveriş şirketi dünya çapında akustikli konser salonunu yıkıp, yerine para basacak arenanın, ya da dingonun ahırının projelerini açıkladı. Ne yazık ki, bakan gibi, bu ülkenin güya Kültür Sanat yazarlarını da kandırdılar. Pek itiraz eden çıkmadı.
Ama Şakir Bey bitti.. Şakir Eczacıbaşı ölmeden önce, öldü.. Öldürüldü.
Hayatının en büyük projesini, 2010'a yetiştirmek en büyük hayaliyken, ölüm döşeğinde ona ulaşan "Sen kaçak inşaat yaptın. Yaptığını yıkacağız" kararı oldu.
"Bu işin peşini bırakma Hıncal" gözü açık giden Şakir Bey'in vasiyeti oldu bana..
Ama yapacak bir şey yok Şakir Bey.. Kültür Bakanı kandırılmamış bence. Öyle olsa, dediğim toplantıyı yapardı. Yapmadı. Çünkü biliyordu. Bile bile izin verdi her şeye.. Niye verdiyse artık?..
O Kültür Merkezi'nin kurdelesini birlikte kesecektik. Kesemedik. Orası dinamitleniyor şimdi.
İKSV'nin yeni taşındığı tarihi binanın teras katında harika bir restoran için Sevgili Dost Rasim'le (Borsa) anlaştığınızı söylemiş "Birlikte bir yemek yiyelim orda" demiştiniz..
Yiyemedik.. Hastalığınız, üzüntünüz yüzünden hızla ilerlediği için, yıllardır hayal ettiğiniz o Michelin Yıldızlı olacak restorana gelemediniz bile..
Bugün sizi uğurlarken içim kan ağlıyor..
Çünkü gözünüz açık, gözünüz arkada gittiğinizi biliyorum.
Bana vasiyetiniz mi?..
O restoranda sizin için bir kadeh kaldıracağım Sevgili Dostum..
Ama Ayazağa için yapacak bir şeyim yok.. O tezgahı derinden kurmuşlar.. Artık elimden bir şey gelmez.. Eserinizi, hayatınızın amacını, Nejat Bey'den size miras kalan İstanbul'un gururu olacak anıtı, bir yabancı alışveriş şirketi yıkacak ve yerine bir rantiye inşa edecek. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın onayıyla..
Sizi gururla uğurlamak isterdim bugün.. "Nejat ve Şakir Eczacıbaşı adları dünya durdukça Ayazağa'da muhteşem bir Kültür Sarayı'nda anılacak" demek isterdim.. Hale bakın..
Nejat Bey'e söyleyin. "Yapamadık. Başaramadık. İzin vermediler" deyin, Şakir Bey.. "Para, kazanç, kâr amacı, kültürün, sanatın önüne geçti" deyin..