Süper Lig ihalesi, kimsenin beklemediği bir fiyatla, DigiTurk'te kaldı. 321 milyon dolar.. Bir yıl da opsiyonlu olduğu dikkate alınırsa, bu Türk futboluna 1 milyar 600 milyon dolarlık bir kaynak akıtılması demek.
4 saat süren ihale maratonu boyunca, hemen bütün yorumcular, ihalenin çığırından çıktığını, bu rakamlarla, ne DigTurk'un, ne de Telekom'un kazanmasının mümkün olmadığını, her iki kurumun da yan şirketlerine yansıyacak etki ile zararı çıkarma hesaplarını yaptıklarını söylediler ve yanıldılar.
Bir şeyi hesaba katmadılar..
5 yıl içinde, 1.6 milyarlık bir katkı alacak Süper Ligin seyir zevkinin daha artacağını, Süper Ligin marka değerinin katlanacağını, bunun da ekranda maç izleme talebini çok yukarılara çekeceğini düşünmediler.
Kulüplerin eline geçecek para, bugünküne göre nerdeyse 2 mislinden fazla artınca, yapılacak transferler de paralel gelişmeler gösterecek. Daha iyi takımlar kurulacak, seyirciyi ekran başına çekecek yıldız isimler daha çok transfer edilecek.. O zaman DigiTurk'un bugün mevcut 850 bin abonesine bir o kadar daha eklenmesi ve de şifre ücretlerine belli bir zamma tepki gösterilmemesi doğal olacak..
İhaleyi başından sonuna kadar Las Vegas Dünya Şampiyonası'ndaki bir usta poker oyuncusu gibi hiç renk vermeden, sessiz, sakin ve güvenle götüren DigiTurk Genel Müdürü Ertan Özerdem, daha 10'uncu dakikada masadan galip kalkacağının sinyalini vermişti. Telekom temsilcisi, elindeki kağıtları anında belli eden acemi kumarbazlar gibiydi. Yenilmesi sürpriz olmadı.
DigiTurk'ü kutluyorum. İhaleyi kazandıkları için.. Türk futbolunun kalitesinin, Süper Ligin marka değerinin artmasına büyük katkıda bulundukları için..
Şimdi top Şansal Büyüka'da..
Naklen yayınların cazibesini arttırmak, 850 bin üye sayısını 2 milyon civarlarına taşımak, onun ellerinde.. Şansal çok önemli radikal değişiklikler yaparak bunu sağlamak zorunda..
Teknik açıdan dünya düzeyinde yayın yapan Lig TV'nin, naklen yayıncılık açısından çok ama çok gerilerde kaldığı bir gerçek..
Şansal bu çağ dışı yayıncılıktan vazgeçmek zorunda..
Naklen yayın ekibi yenilenmeli.. Yeni maç spikerleri yetiştirilmeli.. Kulüplerin fanatik taraftarları, kulüp başkanlarının uğurlu spikerlerinden vazgeçilmeli. Spikerler çağdaş anlatım teknikleri içinde maçı anlatmalı.. Seyircinin gördüğünü makara gibi anlatan radyo spikerleri değil, az konuşan ve görüntüye yardımcı olan TV sunucuları görev almalı.. (Şut diye bağıran değil, şutu atanın adını söyleyen spiker, örneğin) Her maçta ikili anlatım yöntemi seçilmeli. Spikerin yanında mutlak hoşsohbet, esprili bir yorumcu oturmalı. İçten pazarlıklı, hesaplı, belli amaçlı işsiz teknik direktörlerin yorumcu olarak kullanılmasından vazgeçilmeli. Maçın önemli, kritik pozisyonları, maç sonrası programlara havale edilmeden, maç anında, seyirci tartışırken, oracıkta görüntü tekrar edilirken, spiker ve yorumcu tarafından karara bağlanmalı.. "Ofsayt mı, penaltı mı, buna Maraton'da Erman Hoca karar verecek" gibi çağdışı göndermelerden vazgeçilmeli. Maç anlatımı kendi içinde bir bütün olarak ele alınmalı.
Maç öncesi hazırlanan bilgiler, yayın boyunca ekrana bindirilerek ekran başındaki seyircinin bilgi dağarcığı genişletilmeli, maçın hatta televizyondan izlenmesi, tribünde olmaktan daha cazip hale getirilmeli. Seyir zevkini öldüren alt yazı reklamlarından kesinlikle vaz geçilmeli. Sanal reklamlar, maç öncesi, sonrası ve arası reklam kuşaklarında yapılacak ayarlamalarla bu fark kapatılabilir. Görüntü üzerine binecek yazı mutlak maçla ilgili istatistikler olmalı. Bugün alt yazı reklamlarından, seyirciye büyük katkıda bulunan istatistikleri koymaya vakit kalmıyor.
Şansal'ın elinde şimdi çok pahalı bir mal var.. Bu malı vitrine iyi koymayı başarırsa, Digi- Turk bu pahalı ihaleden hatta kârlı çıkar.. "Böyle gelmiş, böyle gitsin" der ve bugünkü eksikleri, ayıpları ve çirkinlikleri ile yayına devam ederse, o zaman hem kendisine, hem de kurumuna çok yazık eder..