Ne çabuk geçmiş" dedim Ceki'ye.. "10 yıl ne çabuk geçmiş.."
Gene Ortaköy'de.. Gene Ertekin'de.. Gene ayni masanın etrafında, gene ayni kişiler..
Milenyuma, yeni bir bin yıla girmenin havası başkaydı.. Dünyanın her yerinde müthiş hazırlıklar, müthiş bekleyiş vardı.. Kolay mı, yeni bir bin yıla girmek.. 15 kuşaktan birine kısmet oluyordu.. Biz onlardandık.. Televizyona bakıyorduk sık sık..
İlk Avustralya girmişti bin yıla.. Sydney Köprüsü üzerindeki muhteşem havai fişek ve ışık gösterileriyle.. Sonra Çin.. Müthiş bir cümbüş de orda.. Sonunda sıra bize gelmişti.. TRT'ye dönüp geriye saymıştık.. 10..9..8..7..
On yıl.. Dün gibi..
Ünal "Rüzgar gibi" dedi.. Sotiri kafa salladı.. Ertekin'in kafası başka yerlerde..
"Demek iyi geçmiş dostlar" dedim.. Hani izafiyet teorisi.. "Hızlı geçmişse iyi geçmiş demektir.."
10 yıldır, yeni yıla, hep ayni minik yakın dostlar gurubuyla, Ortaköy'de giriyoruz.. Sakin.. Durağan.. Yani "Şerefe" diye kalkan içki bile yok.. Bu defa, keyif purolarımız da yok..
Ama başka keyif var.. Rasim'in harika mutfağı.. "Bu yıl yemekler benden" dedi, Borsa Rasim.. Muhteşem zeytinyağlılar..
Muhteşem ızgaralar.. Muhteşem tatlılar.. Ve de ne kadar bol yollamış.. Dörtte birini ancak yiyebildik.. Gerisini Ertekin sattı tabii, o gece gelenlere.. Millet Rasim'in kokusunu mu aldı, nedir?.. O gece masalar doldu, doldu boşaldı..
Ceki'nin keşfi.. Son yıllarda TV5 diye bir Fransız TV'si var. Yılbaşı geceleri, dünyanın en ünlü şovlarını ayarlıyor ve akıllara seza bir Yeni Yıl programı yapıyorlar. Saatler sürüyor.. Ona bakıyoruz, ara ara..
Bir de Ortaköy meydanına insanlar seller gibi gidiyor ve geliyorlar.. Onlara bakıyoruz..
İşte Yılbaşı programı bu.. Aynen bu.. 10 yıldır.. Kimseyi de davet etmiyoruz.. Yılbaşına özenenler, çok ayrı düşünenler var.. Çılgın partilerde sabaha kadar kafayı çekip tepinmek isteyenler.. Bir ünlünün canlı müziğiyle yeni yıla girmek isteyenler.. Bizim sakin, sessiz gecemize kimi mahkûm etme hakkımız var..
Haber veriyoruz sadece.. "Biz buradayız. Program, mrogram da yok.."
İsteyen gelir.. Valla, kimseler de istemiyor, on yıldır..
Saat yarım gibi doğruldum.. Oray (Eğin) evinde parti yapıyor.. "İlle de gel. Hiç değilse 10 dakika uğra, Hıncal Ağbi" demişti...
Bu yıl ev partileri moda.. Sebep, sigara yasağı tabii.. Yasağı delmek için bir yanı, ya da tavanı açık yerlerde gribi, zatürreeyi davet ederek (Kulakların çınlasın, Sevgili Başbakanım), işin tadının da içine tükürerek tüttürmek yerine, insanlar evlerde toplanmayı tercih etmişler.. Özel servis şirketleri var. Geliyor.. Kuruyor, pişiriyor, servis ediyor, toplayıp gidiyor. Daha ne olsun?....
Var.. Dahası var.. Parti evleri hazırlamışlar, sizin ev uygun değilse.. Misafir sayınıza göre ev.. Telefon edip siparişi veriyorsunuz.. Yasak olan kulüp yerine, her şey serbest eve gidiyorsunuz..
Yasak tarih boyu neyi çözmüş ki.. Dördüncü Murat, kelle alarak baş edememiş.. Her yasağın bir deleni var..
Oray'ın evi ana baba günü.. Saat bire yakındı ben geldiğimde.. Kafalar da bulunmuş.. Çoğu zurna.. Eee, ben içki içmem.. O saatten sonra sarhoş muhabettine de tahammül zor.. Dostlarla öpüştüm, yeni yıllaştım, sonra çaktırmadan tüydüm, 15-20 dakika sonra.. Kimsenin de çakacak hali pek yoktu zaten..
Eve geldim.. Apartman giriş merdivenini çıkarken, Ayşe ile Zeynep'in (Özyılmazel kardeşler) süslediği çamımın ışıkları yanıp sönüyordu, pencerenin önünde..
Kapımı anahtarla açıp içeri girdim.. Çamın artık anlamı kalmayan ışıklarını söndürdüm.. Loş ve boş yatak odama yürüdüm.. Yatağıma uzandım..
Mışıl.. Mışıl!..