KENDİMİ Avusturya Macaristan İmparatoru sandım bir an.. Harika bir salon.. Duvarlarda birbirinden güzel tablolar.. Etrafta bakmaya doyamadığınız antikalar.. Önümde bir piyano ve piyanodan yükselen o efsane Ay Işığı Sonatının nağmeleri.. Rüya değil üstelik.. Yaşıyorum.. 21. Yüzyıl'da, İstanbul'da yaşıyorum geceyi.. Ne şanslı insanım ben..
Gülsin Onay'ın Antik A.Ş. salonundaki resitali, rüya gibiydi gerçekten..
Turgay Artam'ın Maçka'daki binasına ilk defa gidiyorum. Bir yaşayan müze.. O güzelliklerin arasından hızla geçebildim, vakit daralmıştı.. Ama bu salonları vakit bulup dolaşma sözü verdim kendi kendime..
Artam, bu ülkeden kazandıklarının bir bölümünü bu ülkeye vergi vermeye kararlı işadamlarından.. Sanattan kazandığı için, geri verişi sanata..
Karar vermiş.. Artık her ay bir müzik olayı olacak, bu salonda.. Bir klasik.. Bir caz.. Açılış Gülsin Onay resitali ile..
İstanbul Devlet Opera ve Balesi Genel Sanat Yönetmeni Suat Arıkan kısa bir konuşma yaptı sezonu açarken, orda öğrendik.. Turgay Artam, önce bir genç sopranomuza sponsor olmuş, eğitimi sırasında.. Bu genç kızımız La Scala'da, La Bohem'in başrolüne çıkmış. Şimdi, Süreyya'da, gene La Bohem'de ayni rolde.. Gülbin Kunduz..
Bu başarı üzerine, işi geliştirmeye karar vermiş.. "Antik Aryalar Yarışması" ile yol açmış genç yeteneklere..
Kayıtlar başladı. (www.antikas.com) Yarışma mart ayında..
..Ve Almanya'nın en büyük klasik müzik uzmanlarından, hoca, eleştirmen, radyo, TV programcısı Peter Cosse'nin "Duyarlı bir kesinliğe ve zekice bir parıltıya, en hassas şeyleri bile maharetli parmaklarına neredeyse gülümsercesine emanet etme yeteneğine sahip, tutkulu bir sanatçı, hayal gücü yüksek mükemmel bir piyanist" diye tarif ettiği Gülsin Onay geldi, sonunda.. Piyanonun başına oturdu ve Beethoven'in Ay Işığı Sonatının o en duygusuz insanı bile âşık eden Adagiosu başladı.. Ve de o muhteşem final.. O muhteşem, coşku dolu final..
Aslında Ay Işığı Sonatı'ndan sonra başka şey dinlemek çok zordur benim için..
Ama Gülsin'in parmakları büyülüyor insanı.. Elgar'ın Smyrna'sı.. Aynen öyle.. İzmir.. 1905'te bir Akdeniz gezisinde İzmir'e uğramış Elgar'ın gemisi.. Şehre çıkmış.. Bir camiyi gezmiş ve dönüşte notalara dökmüş izlenimlerini..
Ve de Chopin.. Nokturn'le başlayıp Grand Polonaise Brilliante'la, gerçekten dahiyane bir parlayışla gelen final.. Kızaran ellerimiz, kısılan sesimiz..
Kasımın sonunda üzerimde ince bir hırka, ıslık çalarak sokaklarda yürür bulmam, kendimi..