Bakın sakın yanılmayın.. Size bir film tavsiyesi yapmıyorum.. Bu köşede alıştığınız bir sinema yazısı da yazmıyorum..
Bu bambaşka bir şey..
Bu sanat!.. Buram buram sanat.. Ama nasıl güzel, nasıl hoş, nasıl insanın içine akan bir sanat..
Şöyle gözlerinizi kapayın ve kendinizi bir suluboya resim sergisinde düşünün.. Bir ressam tanıdığınız kişileri boyamış.. Bir köşede Fazıl Say piyanosunun başında.. Yanında Kemanıyla Cihat Aşkın, çellosuya Çağ Erçağ, enfes bir müzikle eşlik ediyorlar sergiye.. Hayale dalıyorsunuz.. O duvardaki tablolar canlanıyor.. Hareket etmeye, konuşmaya başlıyorlar..
Harika değil mi?..
İşte Suluboya bu..
Suluboya, sinema sanatında müthiş bir adım, müthiş bir dönüm noktası, müthiş bir ilk..
Cihat Hazerdağlı, çılgınca bir projeyi hayal etmiş önce.. Daha düşünürken insana "Olmaz" dedirten bir delilik.. Ya da deha..
Canlandırma sinemasına tam tersinden bakış.. Binlerce, onbinlerce resim çizerek, bunlarla hareketi sağlamak ya, çizgi film dediğimiz şey..
Hazerdağlı, resim çizmek yerine gerçek insanları boyamış, canlı resim haline getirmiş..
Haluk Bilginer var ekranda mesela..
Haluk Bilginer'i suluboya ile boyamış. Fotoğrafını çekmiş.. Bu fotoğraf bir suluboya resim artık.. Sonra bin, on bin fotoğrafını çekmiş.. Bunları bilgisayar ortamında birleştirince, aynen çizgi film gibi, hareket ortaya çıkmış.. Bin fotoğraf birleşince Haluk adım atmaya, ağzını açıp kapamaya, elini, kolunu oynatmaya başlamış..
Fotoğraf makinesi ile film çekmiş Cihat.. Sinema ya da video kamerasıyla değil.. Binlerce kare fotoğrafı, digital ortamda filme çevirmiş..
Film Venedik'te geçiyor.. Her sahnenin geçtiği yerin maketi hazırlanmış.. Boyanmış.. Gene bilgisayar tekniği ile, o mekanlarla insanlar bir araya gelmişler..
Üç yıl süren ve milyonla işlemden geçen bir film düşünebiliyor musunuz?.
"Türkiye'de ilk" diyorlar.. Bence dünyada ilk.. Bunca yıldır sinemaya giderim. Sinema okurum. Böyle bir şey daha duymadım..
Peki sonuç..
İkiye ayırın..
Gişe sonucu.. Sıfır.. Ben filmi üç kişiyle izledim. Salonda benden başka iki kişi daha vardı..
Sinema, sanat adına sonuç.. Muhteşem.. Ben hayatımda böyle şey görmedim..
Gişe bu kadar zayıf olmamalıydı her şeye rağmen.. Ama benim "Türk" deyince nedense burun kıvıran, festival için yapılmış can sıkıntıları dışında hiçbir şeye değer vermeyen eleştirmenlerimiz, Suluboya'nın farkına bile varmadılar.. Benim magazin basınım, benim kültür sanat editörlerim, Suluboya'yı duymadılar ve duyurmadılar..
Cihat bu filmi Amerika'da yapsa, bugün tüm ABD gazeteleri ve televizyonları Suluboya'dan söz ediyorlardı.. Time ve Newsweek'ten en az biri kapak yapmıştı, sinema dergilerinin ötesinde..
İnsanlar meraktan gitmişlerdi en azından..
Suluboya'nın, çok ama çok hoş, çok duygulu bir de öyküsü var.. Hepimize yakın bir öykü.. Çocukken, mahalledeki hoş ve seksi ablalardan birine âşık olmayan var mı içimizde..
Marco, çok ama çok iyi oynayan Sarp Alemdaroğlu mahallenin en güzel kızına, Tuba Ünsal'a âşık bir çocuk.. Bedri Koraman, Savaş Dinçel, Altan Erkekli mahallenin sokak ressamları, Tuba'nın hamileri.. Metin Uca fareli köyün kavalcısı.. Mahallenin köşesinde flüt çalan adam.. Haluk Bilginer, Sarp'ın babası.. Selçuk Yöntem kahveci.. Ahmet Gülhan dişçi.. Tamer Karadağlı, galerici.. Serra Yılmaz, Ayşenur Yazıcı, Mirkelam da var..
Tuba çocuğun aşkını ciddiye almaz tabii.. O Tamer'e âşıktır.. Tamer gider.. Tuba da kaybolur.. Sarp hayatının en büyük aşkını aramaya başlar yıllar yılı..
Büyür, yakışıklı bir delikanlı olur ve..
Bu şiirsel filmde, bir de şiirsel final var..
Küçük Sarp müthiş oynuyor. Tuba bugüne dek gördüğüm en harika Tuba.. Kızdaki cevheri keşfetmek için Cihat olmak gerekmiş meğer.. Filmi göremeyen Savaş Dincel, büyük ustalar Altan Erkekli ve Bedri Koraman, tartışılmaz Haluk Bilginer çok ama çok iyiler.. Selçuk Yöntem, Altan Erkekli, Tamer Karadağlı, hele de tek kelime etmeyen Metin Uca.. Vay ki vay..
Bakın..
Resim ve müzik sanatından hoşlanıyorsanız.. Bir Türk sanatçısının dünya sinemasında bir ilk, çılgınca bir deha eseri yapıtını merak ediyorsanız..
Hele bir de sevgiliniz varsa, filmi elini sımsıkı tutarak izleyeceğiniz, Suluboya'ya gidin..
Hayatınızın en büyük lezzetlerinden birini yaşayacak, ışıklar yandığında kendinizi öyle mutlu hissedeceksiniz ki, yerinizden doğrulmak içinizden gelmeyecek..
Suluboya, hayatta gördüğüm, yaşadığım en güzel şeylerden biri..