Mehmet Demirkol kardeşim anlamamakta ısrar ediyor. Ya da saptırma telaşı içinde.
Senin gazeteciliğinde hiçbir katkım olmadığını defalarca yazdım. Seni yaratmak gibi bir iddiam hiç ama hiç olmadı.
Ben sadece senin ilk farkına varan ve kariyerine hem de fena halde destek olan adamım. Bunu, niye altını ısrarla çizerek yazıyorum..
Çünkü bu ülkede gerçekleri bilmeyenler ve de Hıncal takıntılı olanlar, senin kısa süren 90 Dakika maceranın sorumluluğunu hâlâ bana yüklüyor. Artık gerçek kafalarına "Dank" etmeli. Gerçeği sen yazsaydın, benim lafıma gerek kalmazdı.
Ben seni 90 Dakika'ya getiren adamım. Yollayan değil.. Herkes iyi bilsin artık..
"Programda başka, dışarda başka konuşuyor" demedim..
"Programda başka, dışarda başka konuşuyorsun" dedim..
Yani, sana dedim.. Yüzüne dedim..
Yayın öncesi Fuat'ın odasında, yayına giderken koridorlarda bana söylediklerinle, yayındaki sözlerin farklıydı.
Sana en önemli ağabey nasihatını, çekim bitip stüdyodan çıkarken, tam da kapıda yaptım..
"Dışarda başka, içerde başka konuşuyorsun, yapma Mehmet" dedim..
Fikrini birtakım hesaplar içinde söylememek, ya da tam tersini ifade etmek, gazeteciyi bitirir.
Çok sevdiğim, inandığım ve desteklediğim bir yetenekli kardeşime yapabileceğim en önemli tavsiyeydi bu..
Sesini çıkarmadın. Yanıt vermedin. Yürüdün.
Ben "Anladı" dedim içimden..
Aradan bunca zaman geçti. Ben o lafı hangi konu için ettiğimi dahi unuttum. Sen şimdi kalkıp "Özür dile" diyorsun..
Özür dilemekten çekinmem.. Hatta senin gibi genç ve inandığım bir kalem konusunda yanılmak bana keyif verir.
Keşke dileyebilseydim Mehmet.. Keşke sen haklı olsaydın da dileseydim.
Ben unumu elemiş, eleğini asmış, 50 yıl sonra uzatmaları oynayan bir yazarım.
Sen tükenmişliği yaşayan Türk spor medyası içinde bir umutsun..
Dedim ya..
Keşke özür dileyebilseydim..