Harika, gerçekten harika bir geceydi İş Sanat'ta yaşadığım.. "Cemal Süreya.. Gurbet Yavrum, Garba Düşmektir" gecesi..
Atilla ve Mehmet Birkiye'nin hazırladığı o unutulmaz şiir gecelerinden biri daha..
Süreya'nın aşk, cinsellik, erotizm üzerine, ama o sade, o konuşur gibi, o duygu yüklü, o insanı alıp götüren deyişlerini Tilbe Saran, Metin Belgin, Hakan Gerçek okumuyor, yaşıyor, terennüm ediyorlar.. Bir köşede Serdar Yalçın piyanosunun başında.. Önünde Hüseyin Likos ve Özlem Soydan, sözlerin yarattığı musikiye, hem de müziğin en güzeliyle eşlik ediyor, fon yaratıyorlar..
Enfes bir dekor.. Çarpan bir ışıklandırma..
Şiir böyle yaşanır işte..
..Ve bu tek.. Benzeri yok.. Okullarda bile şiir günleri, şiir matineleri kalmadı artık.. Şiir hayatımızdan çıkıp gidiyor.. Şiire haksızlık.. Şaire haksızlık.. İnsanımıza haksızlık..
Çünkü şiirin nasıl ilgi topladığını ben biliyorum.. Yaşamdan Dakikalar'ın bu kadar tutma sebebi şiir.. Orada okuduğumuz şiirleri dinlemek için toplanıyor ekran başına pek çok seyirci.. Gelen mektupların çoğunda, pek çoğunda şiir var..
Şiir duygularımızda coşkuyla var, ama hayatımızdan çıkıyor.. Çıkarılıyor, acımasızca..
Perde bitmez tükenmez alkışlarla kapanır kapanmaz, heyecanla kulise koştum, dostlarımı kucaklamak için..
Bir zafer gecesinin keyfi yoktu.. Bir hafif hüzün vardı hatta.. Bir şeyler oluyordu.. Deştim.. Öğrendim..
Sondan bir evvelmiş.. Aralık ayında Orhan Veli.. Ve İş Sanat'ın ayda bir şiir geceleri bitecekmiş.. 2008 ve ötesi şiirsiz..
İnanamadım..
Olur mu?..
Atatürk'ün Bankasının, Atasına belki de en yakışan eylemiydi, bu şiir geceleri..
Bir kültür, sanat etkinliği olmanın çok ötesinde anlamı vardı..
"Efendiler.. Her şey olabilirsiniz, sanatçı olamazsınız" diyen Atatürk'ün ülkesinde şiiri, şairi bitiriyorlardı.. Şiirler yayınlanmaz, şiirler okunmaz, şiirler duyulmaz oluyordu.. Şairi hatırlayan kalmıyordu..
İş Sanat, tek başına bu acımasızlığa, bu kıyıma karşı çıkıyor, şiire sahipleniyordu.. Hem de ne sahipleniş.. İşte böyle rüya gecelerle..
Bir gece salonu şiire ayırmak mı çok gelmişti, ayda, Atatürk'ün bankasına..
Bu bir gecenin masrafı mı yük olmuştu, kendi kurduğu, dörtte birine hissedar olduğu, gelirlerini vasiyetinde Türk Dil ve Tarih Kurumlarına bıraktığı bankasına, Ata'nın..
O mirasın Dil Kurumuna gitmesi mesaj değil miydi?..
"Bu dile sahiplenin, yüceltin" değil miydi, Ata'nın vasiyeti..
Dili şiirden öte yücelten sanat var mıdır, peki?..
O şiir geceleri Ata'nın vasiyeti değil miydi yani?..
Yapma İş Bankası.. Atatürk'ün Bankası yapma!..
Atatürk'ün Cumhuriyetle yaşıt bankası.. Trilyonlar kazanıyorsun.. Üç kuruş için Atatürk'e ihanet etme!..
***
"Atatürk'ün Bankası" dedim. Lafın gelişi değil. Bu bankanın nasıl doğduğunu, Latife Hanımın kız kardeşi, yani Ata'nın baldızı Vecihe Hanım şöyle anlatır..
" (1924 baharı..) Atatürk, İzmir'deki evimizin selamlık kısmında özel odasında çalışırdı. Bakanlarla Atatürk sık sık çalışma odasında görüşürdü. Celal (Bayar) Bey de sık çağırdığı bakanlarındandı. Gene böyle bir gün, Celal Bey önce Atatürk ile, onun çalışma odasında görüştü, sonra da bizim yanımıza geldi. Biz, Latife ablam, ben ve babam selamlık bölümünde oturuyorduk. Bu sözünü ettiğim bina şimdi Özel Türk Koleji olarak faaliyette bulunmaktadır... Evet, bu binada babam ile Celal Bey arasında Atatürk'ün 250 bin lirasının nasıl değerlendirilmesi gerektiği üzerinde konuşuldu. Babam ihracat ve ithalatın yabancılar tarafından yapıldığını hatırlatarak bu işleri yapacak bir Türk şirketinin kurdurulmasını önerdi. Celal Bey de bankacılık işlerinin de yabancılar elinde olduğunu hatırlatarak, bir banka kurulmasının yararlı olacağını söyledi. Sonunda da görüş birliğine vardılar. Bugün gibi aklımda, güzel bir akşamüstü idi. (İş Bankası 26 Ağustos 1924'te kuruldu.) "
("Bankamızın Kurucuları: Uşşakizade Muammer Bey", İş Dergisi, Sayı 265, Kasım 1988)