Yağmur gibi yağıyor e-mailler, "Adalet" lafı ettiğim zaman.. Geçen hafta Yasemin bir kez daha fazla mesai yapmak zorunda kaldı, önüme koyduğu koca kitabı hazırlamak için..
Bu yağmur gibi yağan mektuplar ne gösteriyor?..
Türk halkının Adalet duyusunda müthiş bir sarsılma, hatta deprem var.. İnsanlarımız bu ülkede adaletin gerçekleştiğine inanmaz olmuşlar..
Gazetelerin hemen her gün manşetlerine taşıdığı manşetlerin korkunç anlamı bu..
Türkiye'de adalete güven bitmiş!..
Sorumlu kim?..
Özellikle polis kesimince şiddetle desteklenen "Uyum yasaları" yüzünden taşların bağlanıp, köpeklerin serbest bırakılması mı?..
Yani yasaların hatalı, ya da yetersiz oluşu mu?..
Yoksa bizimle yaptığı konuşmada, bizzat altını çizdiği gibi, savcı ve yargıçların uygulamalarındaki yumuşaklık mı?.
Bakın açık söylüyorum.. İşin bu tarafı vatandaşı fazla ilgilendirmiyor.. Vatandaş sebebe değil, sonuca bakıyor ve "Adalet" istiyor..
Peki kimden istiyor?.
Ben diyorum ki, "Adalet Bakanı'ndan istiyor!.."
Sevgili Müdürüm Fatih Altaylı, adalet duyusunun fena halde yara alması konusunda benimle ayni fikirde.. Şok uygulamaları manşete taşıyor, ama diyor ki..
"Adalet Bakanı ne yapsın?.. Yargı bağımsız müdahale edemez.."
Bakanın yargıya müdahalesini kim ister ki?.
Mesele müdahale değil.. Ben ısrarla ayni başlığı atıyor ve ayni soruyu soruyorum..
"Adalet Bakanı gazete okuyor mu?. Hemen her gün, SABAH, Hürriyet, Milliyet, Vatan ve Akşam'ın manşetlerine taşınan ve Adalet duyusunu fena halde yaralayan haberleri görüyor mu?."
Görüyordur mutlak.. Görmemesi mümkün değil. Gazete okumasa bile, haberleri kesip dosya halinde önüne koyuyorlar. Bakıyordur herhalde..
O zaman ikinci sorumu soruyorum.. "Bu haberler, bakan değil, sade bir vatandaş olarak vicdanını rahatsız etmiyor mu?."
Ediyordur.. Tahmin ediyorum.. Çünkü bu konuda tek kelime laf etmiyor..
Üç beş entel bu ülkede Türklüğe hakaretin serbest bırakılması için gürültü yapıyor diye Allahın günü bunu konuşuyor da, Adalet konusunda tek kelime etmiyor. O yüzden tahmin ediyorum, rahatsız olduğunu..
Şimdi zurnanın zırt dediği yere geliyor..
Vatandaş Mehmet rahatsız olursa, bu rahatsızlığını bir türlü açıklamaya çalışır, o kadar.
Gazeteci Hıncal rahatsız olursa, oturur yazar, gündeme getirir.
Adalet Bakanı Çiçek rahatsız olursa, ülkede Adalet'i yürütmenin yasal sorumlusu olduğu için kollarını sıvamak zorundadır. Hele her istediği yasayı çıkaracak, canının istediğini kimseye sormadan Cumhurbaşkanı bile seçecek güçle Meclis'te temsil edilen bir partinin bakanı olarak, yasalarda gerekli değişikliklerin yapılması için harekete geçmelidir. Gerekirse çalışma gurupları kurmalı, Adalet'in gerçekleşmesini önleyen yasaları düzeltmek, eksikleri tamamlamak üzere yeni tasarılar hazırlamalı ve Meclis'e sevk etmeli, bu yasaların çıkmasını sağlamalıdır.
Bunların hangisini yaptı, Cemil Çiçek?.
Tekrar ediyorum.. 3-5 enteli tatmin etmek için 301'i her gün konuşuyor.. Türklüğe hakareti serbest bırakan değişiklikleri yapmaya hazırlandığını durmadan ilan ediyor.. Buna karşılık milyonlarca vatandaşın yok olan Adalet Duyusunu geri getirmek, devletin temeline konan dinamiti patlamadan oradan almak için parmağını oynatmıyor..
Sevgili Fatih, bu çelişkiyi izah edebilir ve hala "Bakan ne yapsın, eli kolu yasalarla bağlı" diyebilir mi?..
Elini bağlayan yasaları çözme gücünde bir bakan için, üstelik..
***
Bir ülkede 239 suçu olan adam elini kolunu bağlayarak serbestçe dolaşıyorsa eğer..
Bir ülkede marketine giren üç hırsızdan birini tabanca ile vurarak öldüren dükkan sahibi meşru müdafaadan beraat ederken, vurulmayan öteki iki kişi "Suç unsurları oluşmadı" diye serbest bırakılıyorsa.. "Ortada suç yoksa, meşru müdafaa nasıl olur?. Bu adam nasıl ve niye öldü" sorusu kimseyi rahatsız etmiyorsa, o ülkenin Adalet Bakanı'nın geceleri uykularının kaçması gerekmez mi, Fatih?..