SEVGİLİ Ertuğrul Özkök'ün " Gazetecilik devri bitti. Şimdi medya var. Medyanın bir işi de hayal satmak" deyişini tartışmaya açtık ve açtığımızla kaldık.. Kimselerden ses çıkmadı.. Ertuğrul ile ayni görüşteyseler niye açıklamıyorlar?. Utandıklarından mı?.. "İşlerin bu noktaya gelmesinde benim de payım var" diye suçluluk duyusuna mı kapıldılar?.
"Gazete yalan haber yapmaz" inancındaysalar, niye gürlemiyorlar?.
Bu konu böyle susup geçiştirilecek bir şey mi?..
"Hayal satışı"nı gündeme getiren Sevgili Ertuğrul da, tartışmaya doğrudan girmedi, Çarşamba günkü başka bir konuyu işlediği yazısında, dolaylı dokunmayı tercih etti.
Turgut Özal'ın "Hayallerime bile yetişemezler" sözünden yola çıkıyor ve diyor ki..
"Bugün çok daha iyi anlıyorum ki, yetişemeyiz. Zaten yetişmek isteyen mi var?. 'Hayal' ve 'Hayalperestliğin' ayıp kabul edildiği toplumda hangi vasat, hangi ortalama, sıradan bir kafa böyle bir yarışa girme cüretini gösterebilir. Oysa hayal hedeftir."
Şimdi sormak isterim Sevgili dostuma, kardeşime.. "Bu ülkede hayal ve hayalperestliğin ayıp kabul edildiği" iddianı neye dayandırıyorsun?. Bunu söyleyen, ya da yazan tek kişi gösterebilir misin?. Sadece benim sütunumda, hayal kurmanın bilimden de önce geldiğini söyleyen Einstein'a kaç kez atıf yapıldı?. Kaç kez, "Jules Verne aya gitmeyi hayal etmese, insanoğlu bugün uzaya çıkamazdı" dendi..
Amma Sevgili Ertuğrul, "Hayal kurma ile, bile bile yalan haber yazıp, okuru kandırma çok farklı şeylerdir" diye düşünüyorum ben..
Hayal kurup roman, şiir, öykü yazarsan, ölümsüzleşir, ebediyen yaşarsın, Annabel Lee Şairi Edgar Allan Poe gibi..
Ama hâlâ bir polisiye klasiği Morg Sokağı Cinayeti'ni, bir gazete haberi olarak kaleme alır, manşete koyarsan, foyan ortaya çıkınca, anında kovulursun. Gene Edgar Allan Poe gibi..
Her sabah evinden, aynen yazdığın gibi iflah olmaz bir hayalperest, bir iyimser olarak çıkman harika bir şey Ertuğrul.. Bu hayallerini köşene taşıyabilir, orada bizi mest eden, hayallere daldıran şeyler de yazabilirsin..
Ama hayalini habere çevirip, doğruymuş, gerçekmiş, olmuş gibi, gazetenin manşetine taşımaya kalkarsan, sana "Bir küçük çoban varmış/ Yalancılık yaparmış" çocuk şarkısını küçükken öğrenip öğrenmediğini sorarlar..
Ben hâlâ bu konuyu enine boyuna tartışalım diyorum, sevgili dostum.. Enine boyuna..
Fikri ve cesareti olan diğer "Büyük" gazetecilerle beraber!..
Özellikle de, bu palavraları, asparagas olduklarını bile bile manşetlerine taşıyan Spor Şefleri, en başta da, öncü gazete Hürriyet'in spor şefi, dahası Türkiye Spor Yazarları Derneği Başkanı, hem de sorarsan, "Baba"dan gazeteci zatı muhtereme kadar!.. Konuya girme cesareti var mı acaba?..