"Ankara'nın en güzel yanı, İstanbul'a dönüşüdür" demiş şair.. O zamanın Ankarası belki.. Ama bugünün Ankarası, güzellik diye baktığınızda, gerçekten bir Anadolu incisi olma yolunda.. Ben üstelik hâlâ Ankaralıyım kalbimde.. Geride bıraktığım Ankara insanını, oradaki içten dostluğu, arkadaşlığı, yakınlığı, bu büyük, bu kozmopolit İstanbul'da pek bulamadığım için herhalde.. Ankara'daki evimin boş durması bundan.. "Bir gün dönerim" hissimi simgeliyor, Basıntepe'deki o sıcak, o anılarla dolu yuva..
Peki o zaman, niye, hem de kısacık bir ayrılığa rağmen İstanbul'a dönüş beni mutlu ediyor?..
Çünkü bilgisayarım burda.. O bilgisayar, okurla buluşmam demek.. Hıncal'ın Yeri'nin kepenk kaldırması, sizlere ulaşmam demek.. Bir minnacık aletin içinde, sayısı binleri, yüz binleri bulan bir ailem var benim, seveni kızanı, hatta nefret edeni ile..
Üç günde bilgisayarımı ne kadar özlediğimi, başına oturunca anladım..
Özlediğim aslında sizlersiniz.. Yaşamdan Dakikalar ekibini toplu halde bir yere götürmek zor, yığınla davet geldiği halde..
Benim sevgili, can kardeşim Haşmet, öylesine kendisi ile mutlu, içine kapanıktır ki, onu alıp kalabalıklara götürmek, deveye hendek atlatmak gibi bir şey.. Eşref saatine rastlayacaksın da.. "Peki bakalım" diyecek de..
Sunay.. Ah o Sunay!.. Leylekler adamı hava görüyorlar.. Konduğu yok.. Her gün bir yerde.. Yurtiçi, yurtdışı.. Çekimlerin yapıldığı salı günlerini nasıl ayarlayıp İstanbul'da oluyor, bilmece.. Mucize..
Geriye kalıyor, bir Nebil, bir ben..
İşleri Nebil ayarlıyor. Kaptan o.. Yığınla davet arasında gidilecek yerleri o seçiyor..
Vallahi çok da tarafsız seçiyor.. İzmir'e, Ege Üniversitesi'ne gittik.. Orada öğrendik ki, mezun olduğu okulmuş.. Adana'ya gittik bu defa.. Orası da memleketi..
Bizi davet eden Anadolu.. Gelmemizi istiyorsanız, Nebil'den torpil bulun..
Şakası bir yana.. Harikaydı Adana.. Haşmetli, Sunaysız gittik.. Harika bir gün geçirdik.. Anılarımız arasına Adana günleri de yazıldı..
Yarın..