BU güzel ilkbahar sabahında sizlere, özellikle de sevgililere "Emirgân Korusu'na gidin.. Rengârenk binlerce lalenin arasında elele dolaşın. Binlerce sümbülü koklayın" diyecektim, "Geç kalmadan.."
Lale dünyanın en güzel çiçeklerinden, ama ömrü kısa.. Akşam kapanıyor çiçek, sabah doğan güne taptaze açıyor.. Ama nisan yağmurları başladı mı, lalenin o rengârenk yapraklarının arasına su damlaları girip kaldı mı, ağırlaşan yapraklar geceleri artık tam kapanamıyor, açık kalıyor, sabaha da taptaze değil, yorgun uyanıyor, dimdik yukarı dikilemiyor, yelken gibi yere doğru açılıyor ve bir süre sonra da düşüyorlar..
Gelen bir email ile hevesim kursağımda kaldı..
Şerif Pala kardeşim kız arkadaşı ile gitmiş koruya.. Dekor muhteşem, manzara muhteşem.. Banklara oturmuşlar.. Şerif başını kızın dizine koymuş bir ara, mutluluk içinde ve bir dakika geçmeden önce canhıraş bir düdük sesi.. Saniyesinde de tepesinde dikilen Osmanlı Zaptiyesi..
Bağırmış gençlere.. "Burada kurallar var, hareketlerinize dikkat edin.."
"Nedir kurallar" demiş Şerif..
"Ahlak kuralları.."
"Kim koydu bu kuralları" demiş Şerif.. Zaptiye bağırmış..
"Bize verilen talimat böyle.."
Şimdi, ben Emirgân Korusu Müdürü'ne değil, doğrudan İstanbul'u lale ile buluşturan adama, Belediye Başkanı Kadir Topbaş'a soruyorum..
"Kim verdi bu emirleri.."
Dünya güzeli parkta, sevgilimin dizine başımı koyamayacaksam, bu aşk şarkıları niye var, park niye var, sevgilim niye var, ben niye varım ?..
Ya da siz niye varsınız, Sevgili Topbaş?..