Opera'daki Hayalet, Pompiş Ayşemi çok etkilemiş.. "Of of offff, öyle bir aşk üçgenine yakalandım ki işin içinden çıkamıyorum" diyor..
Yazarken anlatmıştım.. Filmi birlikte izlediğim kız arkadaşım da çıkamamıştı işin içinden.. Kadınlar pek çıkamıyor.. Filmin kadınların favorisi olması da biraz bundan..
İnternet üzerinden yapılan anketlere katılan yüz kişiden 48'i, 10 üzerinden 10 vermiş filme.. (Hâlâ görmediyseniz ayıp artık..)
Yüksek notu verenlerin çoğu kadın.. En çok beğenenler de teenager kızlar.. Yani 18 yaş gurubu.. Bunların not ortalaması 9.2.. İkinci sırada 8.5 not ortalaması ile 18-29 yaş gurubu ile gene kadınlar var..
Erkek milletinin filme verdiği not, ortalama 7.1!.
Yani Operadaki Hayalet aslında kadına hitap eden bir film..
Neden?. Çünkü filmin merkezinde, özünde kadın var.. Kadının ruhu var!..
Ayşe "Kadınlar Opera'daki Hayalet'i ister, sonunda gidip kalplerini Kont'a verirler" diyor..
Bir yerde doğru.. Kadınlar Hayalet'i ister, ama sevmek değil, kullanmak için..
Gerçek hayatta romandaki, sahnedeki ve filmdeki örnekler çok..
Kadın Hayalet'e aşık falan değildir.. Amacı, ihtirasları uğruna Hayalet'i kullanır.. Kadını seven, onun tarafından sevildiğine inanan / inandırılan hayalet, kendisi arka planda kalarak, hiç ortaya çıkmayarak tüm gücünü harcar, isimsiz bir küçük kızı, şana, şöhrete, doruklara ulaştırır.. Onu yıldız, onu Diva yapar ve tam da o anda işi biter.. Son kullanılma tarihi gelir..
Kadın gider.. Hayalet ile geçirdiği yılların, ziyan olduğunu düşündüğü senelerin acısını çıkarmak için kucaktan kucağa dolaşmaya gider..
***
Andrew Lloyd Webber, dünyayı sarsan müzikalini 1990'da filme çekmeye karar verdiğinde, başrolleri Londra sahnelerindeki oyunun yıldızları Sarah Brightman ve Michael Crawford'a vermeyi düşünüyordu. Sarah karısıydı o zaman. Boşandılar.. Webber filmi erteledi.. Tam 14 yıl sonra çekmeye başladığında Christine rolünü 16 yaşındaki Emmy Rossum'a verdi.. Yani.. Filme karar verildiğinde, başrol oyuncusu henüz 2 yaşında idi..
***
Filmdeki herkes kendi sesi ile söyledi.. Opera Divası Carlotta'yı oynayan Minnie Driver hariç. Çok iyi bir şarkıcı olmasına rağmen Minnie'nin Opera deneyimi yoktu. Onun şarkılarını bir soprano seslendirdi filmde. Ama Webber Minnie'nin de gönlünü aldı. Son jenerikte yer alan, çoğu seyircinin dinlemeden kalkıp gittiği (Tabakhaneye yetişmeleri lazım ya) Oscar adayı "Learn to be lonely/ Yalnız olmayı öğren" adlı şarkıyı Minnie'ye söyletti.
Sahnedeki temsilde olmayan bu şarkıyı Webber özellikle film için yazmıştı. Orijinal senaryoda Hayalet söylüyordu. Ama filmin temposunu düşüren sahneleri ayıklarken, Webber şarkıyı filmin içinden aldı, son jeneriğe koydu. (Mustafa Altıoklar'a ithaf..)
***
Londra ve Broadway temsillerinin doruk noktası dev avizenin çöktüğü sahneydi. Milyonlarca insan sadece bu sahne için tiyatroya koştu. Gerçekten müthiş bir sahneydi. İzlerken donup kaldığımı hatırlıyorum.
Oyunda ilk perdenin sonundaki sahne, filmde finale taşınmış. Ne var ki, sahnedeki havayı ekranda vermek mümkün değil.. Filmle, canlının farkının en çok ortaya çıktığı yer de burası işte..
Bir ton ağırlığındaki avizeyi Swarovski yapmış.. Maliyeti 1.3 milyon dolar.. Ve de iki tane yapmış.. Yedekli.. Ne olur, ne olmaz!..
***
Filmde Christine'in babasını Ramin Karimloo oynuyor. Ramin, Londra'da sahnede kızın sevgilisini, yani Kont'u oynuyordu, film çekilirken..
Sahnede sevgilisi, sette babasıydı, yani..