"ÖYLE akıp giden mutluluk yoktur.. Mutluluk yaşanan süreçlerdir, uzunlu kısalı" derim ve bu süreçleri tespih tanesine benzetirim ya hep..
"Mutluluk o tanelerden oluşan tespihtir işte.. Ne kadar çok taneniz varsa.." Tespihime üç tane daha eklendi, geçen hafta sonu..
Ferhat Göçer-Allessandro Safina konseri idi ilki..
Birlikte Veysel ile girdiler konsere..
"Uzun ince bir yoldayım" ı İtalyan ne kadar duygulu okudu ve nasıl anında fethetti, Açık Hava'yı dolduran binlerin gönlünü.. Hey Koca Veysel..
Zaman zaman tek, zaman zaman düet yaparak sürdürdüler konseri.. Nessun Dorma'da birlikte "Vinçero" diye bağırırlarken tribünler de ayağa fırladı adeta..
O Solo Mio düeti enfesti.. Safina inanılmaz bir adam.. Konuşur gibi.. Hiçbir zorlama ifadesi yok yüzünde.. Ter bile damlamıyor.. Ama ses tavana kadar yukardan bir tiz.. Nasıl oluyor peki?.
Ferhat, her zamanki gibi dev.. Mustafa Erdoğan'ın davullarını da katarak bir Geberiyorum (Nazım Hikmet/Ali Kocatepe) söyledi, bu şarkıyı yıllar önce körleten Nükhet Duru'ya inat..
Nükhet ya farkına varmadı şarkının.. Ya da o günlerin ortamında Nazım söylemeye korktu bilmem.. Bildiğim, hele o devirde ne ucuz şarkılar söylerken, Türk popunun en güzel eserlerinden birine, hem de kendisi için özel yapılmış Geberiyorum'a kıydı.. Ferhat'la tribünler bir daha yıkıldı..
Sabaha kadar sürse herkes oturacaktı.. Sürmeliydi..
***
Nasıl şirin bir kahve.. Nasıl enfes bir manzara.. Piyer Loti işini biliyormuş.. Bedrettin Dalan'a da nasıl teşekkür ettik, Altın Boynuz'u yeniden kurtardığı için.. Kahvaltıya gitmiştik. Meğer çay, kahve, meşrubat dışında servisleri yokmuş.. "Niye" dedim.. "Böyle güzel yerde kahvaltı verilmez mi?.." "Herkes kendi kahvaltısını getiriyor, biz buna alıştırdık" dedi.. Allahtan hemen orda karper peyniri de satan bir simitçi vardı. Simit, peynir, çay.. İnanın bu kadar lezzetli kahvaltı az olur.. Piyer Loti'ye ilk kez gidiyor olmanın ayıbı bana yeter.. Oraya teleferik yapan belediyeye alkış, ama manzaranın önüne dikilen o kule ne öyle?. Teleferik mimarının peyzajdan haberi yok mu?.
Ertesi sabah Park Orman'da Ülker'in brunchında kuş sütü dahil yüz çeşit vardı.. Ben ne aldım tabağıma.. Simit, karper ve ilave.. Kavun..
"Doğal Olarak Klasik Müzik" koymuşlar, Ülker Müzik Günleri'nin Park Orman'daki sabahının adını.. Doğada klasik müziğe, Londra'dan imrenirdim hep. Kentin az dışında Kenwood Şatosu'nun bitmez tükenmez bahçesi içinde, orman kenarında hafta sonları klasik konserleri olurdu..
"Bizde niye olmaz" diye içim giderdi..
Ülker yapmış.. Park Orman'ın hiç bilmediğim bir yeri.. Ormanın içinde bir havuz kadar boşluk.. Orada kahvaltı, hemen yanında konser.. Sandalyelere oturma yerine, yandaki ağaca yaslanmayı tercih ettim..
İstanbul Senfoni'yi Antonio Pirolli yönetiyor.. Eugene Prochac da çellist..
Harika çaldı Prohac, tam da Orman için seçilmiş gibi duran Dvorak, Rostropjovic ve Sarasete'yi.. Bu sonuncu Çigan havalarında coştu Orman..
Orkestra, Samuel Barber'in Adagio'su ile gene Orman sükûnetine aldı dinleyicilerini bir süre, sonra özellikle bizim kuşağın o ünlü pop düzenlemesi ile ezberlediği Mozart'ın 40'ıncı Senfonisi ile kucakladı.
Schubert'in "Meleklerin şarkı söylediğini duyabilirsiniz" dediği senfoni bu..
Ormanda söyledi melekler şarkılarını.. Mutluluğa doyamadan ayrılırken, bu harika sabahı düzenleyen Berna, Fem, Aylin ve Merve'ye nasıl sıcak sarıldım, teşekkür için..