Hülya'yı 80'li yıllarda tanıdım.. Süha ağabey (Milli Çapkın tabii.. Özgermi) elinden tutup getirmişti, Erkekçe'ye kapak olsun diye.. Gencecik bir kız.. Nasıl mahcup.. O harika mavi gözleri ile gözlerinizin içine bakamıyordu. Kapak oldu tabii.. Benim en sevdiğim kapaklardan biri oldu. Çıktığı günden itibaren Erkekçe'nin hemen her kapağına tutulan Yazı İşleri Müdürümüz Ali ona biraz fazla tutuldu hatta.. Bir şarkı sözü yazdı.. Sonra bestelemesine vakit kalmadı. Erkekçe'nin yeni kapağı geldi çünkü, bir ay sonra..
Neyse..
İkinci defa karşıma çıkışı, Tanju dolayısı ile oldu. Erkeklerini nedense hep ünlü çapkınlar, hatta maçolardan seçiyordu.. Aldatmaları, sert davranışları ile ünlü erkeklerden.. Ya da onlar gelip Hülya'yı buluyorlardı.
Tanışmadan sonra Tanju tepe taklak gitmeye başlamıştı, Hülya ününe ün katarken.. Nokta'ya bir yazı yazmıştım o zaman.. Kara Örümcek diye.. Seviştikten sonra eşinin kanını emen o ünlü dişi örümcek türüne (Black Widow) benzeterek..
Bir gün Hülya'nın daha önceki gene sert, gene maço, gene aldatmaları ünlü bir başka çapkın sevgilisine rastladım.. Laf olsun diye sordum.. Öğrendiklerimin belki Tanju'ya faydası olur diye..
"Sen" dedim, "Nasıl terk ettin Hülya'yı.."
Acı acı güldü..
"Ben terk etmedim ki.. O beni attı.. Dünyada hiçbir erkek Hülya'yı terk edemez.. O muhteşem bir kadın. Gölgesine girdiniz mi, kölesi olursunuz.. Ben hala kölesiyim.. Şimdi şu an telefon etsin, seni buracıkta eker, koşa koşa ona giderim.." Aradan yıllar geçmişti oysa..
Gene zaman geçti.. Kendimi Hülya'nın da içinde olduğu bir gurupta buldum, bir yaz.. Bakın bugün, o gurupta başka kim var hatırlamıyorum bile.. Aklımda kalan tek isim Hülya.. Çünkü Hülya öyle bir ilgi merkeziydi ki.. Tüm gurubu avucunun içine almıştı. Her şeye o karar veriyordu.. Ne zaman nerede toplanılıp, nereye gidilecek?.. Toplantıda neler yapılacağını da Hülya belirliyordu. Çocuklar gibi oyunlar oynatıyordu bize.. Öyle canlı, neşeli, hayat dolu bir ilgi merkeziydi.. Öylesine de liderdi.. Onu ilk defa yakından tanıyor ve nasıl yanlış tanıdığıma da şaşıyordum..
Hülya harika bir kadındı..
..Ve bu harika kadın, Kaya'ya hem de nasıl tutkundu.. Bir ara flört etmişlerdi. Bir çiçekle yaz yapmayan tiplerdendi Kaya.. Başkaları ile görünmüş ve küsmüşlerdi.. Hülya küsmüştü daha doğrusu ama nasıl küsmekse.. Gurubun eğlence lideri olmasına rağmen aklı fikri Kaya'da idi.. İyi de casusları vardı. Gecenin bir vakti, Kaya'nın nerde olduğuna dair haber gelirdi. Hülya kıvranmaya başlardı oraya gitmek için.. Yalnız gitse olmaz.. Gurubu da sürüklerdi.. Kaya nerde, Hülya orda, geçti o yaz..
Ben böyle bir aşk, böyle bir sevgi az gördüm..
Hülya Kaya'dan vazgeçemiyordu bir türlü..
Evlendiler.. Çocukları oldu.. Yıllar sonra Kaya'nın çapkınlık haberleri duyulmaya başladı..
Bunlardan biri, paparazzi sorusu ile Hülya'ya ulaştığında ben de yanındaydım.. Bir Amerikan atasözü ile yanıt verdi..
"Erkek kaz için güzel olan, dişi kaz için de güzeldir!.."
Kaya'nın her defasında belgelenen çapkınlıklarına Hülya "Üç maymunlar"ı oynayarak göz yumarken aklıma bu laf geldi hep..
Ama hayır.. Dünyanın en yakından izlenen kadını Hülya cephesinde, minnacık bir dedikodu sebebi dahi yoktu..
Hülya, çok ama çok sevdiği Kaya'sından kopamıyordu. Mesele buydu.
Kaya'yı olduğu gibi kabul etmişti.
"O evine ve yuvasına bağlı, ama gözü bazen başka çöplüklerde olan bir horozdur. Ara sıra gidip oralarda ötecek, ama sonunda kürkçü dükkânına dönecektir, nasılsa.."
Her defasında döndü Kaya da..
Son defasında durumun farklı olduğunu ikisi birlikte kabul ettiler tahmin ediyorum..
Tanyolaç kadın, Kaya için geçici bir heves değildi, belli..
Oturdular.. Uygarca konuştular.. Uygarca bitirdiler..
İkisinden de beklediğim gibi..