"Türkiye olimpiyat yapamaz. Yapmamalı" diye bas bas bağırdığım günlerde Sinan Ağabey, (Nur içinde yatsın, o bu yola baş koydu ama biz bu ülkenin ilk Olimpiyat Stadına onun adını koyamadık,) "Hıncal, büyük çapta haklı olduğunu biliyorum, ama ne olur sus, sus da, hiç değilse bu sayede İstanbul çağdaş bir iki tesise kavuşsun" demişti. "Sen de haklısın ağabey" dedim, sesimi biraz kıstım.. Ne oldu?.. Hani olimpik tesisler.. Olimpiyat Komitesi binasının hemen yanı başındaki Kapalı Salon, Truva Harabeleri gibi duruyor.. Üzerine son taş konduğundan bu yana 10 yıl mı geçti, 15 yıl mı.. Basket maçları, bu olimpik harabelerin dibindeki ahır bozması yerde oynanıyor.. Buyrun..
Bu arada.. "Kapalı Salon" sözcüğünü bilerek kullandım.. Spora başladığımız yıllarda böyle derdik.. Herkes böyle derdi. Ama yazmaya gelince ağabeylerimiz dalga geçerdi.. "Salonun açığı var mı.."
Oysa baştaki "Kapalı" sözcüğü, aslında o sporun açıkta yapılmadığının ifadesi idi. Tesisin mimarisinin değil..
Şimdi bakıyorum.. Olimpiyatların büyük bir bölümü Olimpic Indoor Hall'de yapılıyor.. Kapısında böyle yazıyor. Duyurularda böyle yazıyor. Uluslararası sunucular böyle tanımlıyor..
Olimpic Indoor Hall!..
Türkçe'si..
Olimpik Kapalı Salon.. Sporlar ya indoor yapılır.. İçeride.. Kapalı..
Ya da out door.. Dışarıda, açık.. Genç arkadaşlarıma söylüyorum.. Kapalı salon demekten ve yazmaktan çekinmeyin, utanmayın..
"Biz olimpiyat yapamayız" dediğimde "Tesislerin hatrı için sus" diyen Sinan Ağabey'i anıyorum hep, Atina'daki tesisleri ve İstanbul'daki rezilliği karşılaştırdıkça..
Tesis bile yapamadık.. Zaten Türkiye'yi denetlemeye gelen ve denetim sonucu bizi adaylıktan çıkaran Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) de ayni açıklamayı yapmadı mı..
"Tesisler konusunda gelişme yok.." Adamlara durmadan maket, durmadan proje, durmadan sanal bilgisayar görüntülerini tesis diye sunarsan yutarlar mı..
Atina Oyunları başından beri bizim niçin olimpiyat yapamayacağımızın görüntülerini sunuyor..
Size bu satırları yazarken, saat 10.30'du.. Çarşamba sabahı..
TRT'nin olimpiyat kanalı TRT3'te saçma sapan bir lak lak programı, araya şarkılar koyarak devam ediyordu, sabahtan beri.. Oysa Atina'da o sıralar, dünyanın en ilginç, en merakla izlenen sporlarından biri triatlon koşuluyordu. Yüzme, bisiklet, koşu..
TRT Spor Servisi'ni yazılı sınava alın. "Triatlon" deyin, bilen bir kişi çıkarsa, "Hiç seyrettiniz mi" sorusuna bir parmak kalkarsa, kendimi köprüden atarım.
Antalya Triatlonu, dünyanın en önemli uluslararası yarışlarından biri.. TRT'de canlı yayınlandığını gördünüz mü Bir TRT ekibi gelir, organizasyon komitesi kesesinden tatil yapar, sonra 30 saniye saçma sapan bir görüntü yayınlarlar, adet yerini bulsun diye.. Bu kafadan olimpiyat triatlon canlı yayını çıkar mı..
Atina'ya senin benim paramla tatile gidenler, sabahın köründe kalkıp yollara düşer mi?.. Yayın için hazırlık yapar mı.. Hele triatlon.. "Nedir ulan bu.. Boş ver.."
TRT Spor Servisi, Genel Müdür Şenol Demiröz'ü resmen, aldattı, kandırdı, uyuttu ve bu rezil yayınlar ortaya çıktı.. TRT bu utanç yayınlarının hesabını ergeç verecek.. Vermeli ki, gelecek oyunlarda bu rezilliği, bu utancı, bu yüz karasını bir daha yaşamayalım..
Orası tamam.. Şimdi başka noktaya geliyorum.. Kaç gün oldu oyunlar başlayalı..
Olimpiyat sadece dört yılda bir gelen en üst düzey spor değildir.. Olimpiyatlar, tiyatro oyunlarına, filmlere, romanlara ve öykülere ilham verecek, dramların, trajedilerin yoğun yaşandığı günlerdir..
Bunca gazetemiz var.. Bunca gazetemiz, bunca "Gazeteci" gönderdi oraya..
Soruyorum işte.. Olimpiyatların başlangıcından bugüne bir tek, tek bir, bir, sadece bir olimpiyat yazısı okudunuz mu?.. Bir "Yazı" kaldı mı aklınızda.. "Yahu falanca gazetede, filanca bir yazı yazmış" dediniz mi bir dostunuza.. Ya da bir dostunuz size dedi mi?..
Haber.. Tamam.. Ama onu zaten bütün televizyonlar yayınlıyor, bütün ajanslar geçiyor... Peki, siz oraya gidenler.. Bir tek "Yazı" yazdınız mı.. Bir yazı..
Atina'nın, olimpiyatın havasını anlatan.. Bir yarışın, tek bir yarışın, bir sporcunun, tek bir sporcunun dramını buram buram önümüze koyan.. Olimpiyatı yaşatan ve yaşayan bir tek yazı çıktı mı Türk medyasında..
Kabahat oraya yazılı medya adına giden turistlerde mi, yoksa onlardan böyle yazı istemeyen müdürlerde mi, bilemem..
Olimpiyatlarda harika hikâyeler yaşanıyor.. Abonesi olduğum İngiliz ve Amerikan gazetelerini okumak için nasıl sabırsızlanıyorum.. Nasıl heyecan, nasıl coşku, nasıl keyifle, nasıl sindire sindire okuyorum onların haber hikâyeleri, yani News Story'lerini..
Türk yazılı medyası da felaket bir sınav verdi Atina'da ve çaktı onlar da.. Sıfır çektiler, iki haltercimiz gibi.. Türk yazılı medyasına verdiğim not da şeddeli Sıfır!..
Şimdi bir olimpiyatı yaşayacak, yazacak, gösterecek, sunacak medyası bile olmayan ülkede, hangi olimpiyatı kiminle yapacak, kiminle tanıtacak ve sevdireceksiniz ki, İstanbul Oyunları'nda millet tribünleri dolduracak..
Türk sporu, Atina'da görüyoruz, Türk spor medyasının fersah fersah önünde..
Önce bu medyayı bu spora layık hale getirelim, ondan sonra "Olimpiyat" heveslerine kapılalım..
Bu medya ile nereye gidebileceğimizi de bana değil, ayranı olmayan atalarımıza sorun..