Burası" dedim, "Cennetin show- room'u.. Allah diyor ki, biz kullarına, 'Eğer sözlerimi tutarsanız, sizi yukarda sonsuza dek böyle bir yer bekliyor..'"
Polonezköy burası.. Vadiye bakan terasta oturuyorum.. "..bakan" lafın gelişi.. Artık bakmıyor.. Son geldiğimde görüyorduk kar- şıyı.. Şimdi dev ağaçlar var önümüzde.. Yeşilin bütün tonları ile bir orman içindeyiz.. Benim için bundan daha büyük güzellik olmaz..
Yeşil.. Yeşil.. Yeşil..
Erol Evgin'in evi burası.. En son ne zaman gelmiştim hatırlamıyorum, ama o zaman ağaçlar fidandı.. Şimdi göğe yaprak salmışlar.. Bakarsan işte dağlar böyle oluyor..
En güzel ağaç da kiraz.. Kirazları taşıyamıyor artık, dallar yere doğru eğilmiş.. En son böyle bir kiraz gördüğümde 9 yaşında falandım, köyde.. Okul tatil olunca Manyas'a, köyümüze koşardık. Köye varır varmaz da kiraz ağacına.. Dallara tırmanıp, kirazı dalından yemek.. Aman tanrım.. Nasıl bir çocukluk keyfi, nasıl bir çocukluk özlemi idi o..
Sevgili Emel tüm çocukluk nostaljilerimi yaşatmaya kararlı galiba..
Van peynirleri ile üzüm ikram etti, yemek öncesi diğer konukları beklerken, buz gibi bir limonata ile..
Van.. Kentin kenarındaki evimiz Van ovasına bakardı.. Kış geldi mi bembeyaz.. Öyle dururdu aylarca manzara.. Sonra bir sabah kalkardık ki, yemyeşil bir ova, içinde rengarenk çiçekler.. Bahar mucizesi buydu işte.. Ve Van kadınları doldururdu ovayı.. İşte bu peynirin içine konan Van otlarını, karın kalktığı, üzerine zerre tozun konmadığı en taze anında toplamak için..
Dünyalar güzeli bir pazar geçiriyoruz, Emel harika bir piknik sofrası hazırlamış.. Ellerine sağlık.. Erol getirdi kenara sepetler koydu.. Koluna tak yürü, öylesinden..
"Bu sepetlere kiraz dolacak, siz giderken" dedi.. Anlattı..
Yıllar önce, Polonya göçmenleri buraya yerleştiklerinde başlayan, yakın zamana kadar süren bir gelenek varmış.. Kirazlar olgunlaşınca, köyün kızları çıkarmış ağaca kirazları sepete doldurmak için. Delikanlılar da etrafa çember olur seyredermiş onları.. Yavukluların buluşma, yeni yavukluların oluşma zamanıymış yani, dalları kiraz basma zamanı..
Fikret Ercan "Demek ki biz de şimdi hanımları çıkaracağız ağaca" dedi..
"Sen bana bir Polonyalı kız çağır köyden Erol" dedim, "Eski günlerde olduğu gibi.. Bak ben yalnız geldim çünkü.."
Benim kirazları bahçıvan Ali topladı.. Ye- şili, kırmızıyı bir arada sepete koyuyor..
"Yaprak doldurdun sepeti yahu" dedi, Erol..
"Onun güzelliği orda" dedim.. "Ötesi manavda da var.. Bu kirazları hiç yıkamadan, sepeti, dalı ile koyacağım bu gece bana gelecek maç çetesinin önüne.. Bak ne sürpriz, ne keyif olacak.."
Eve geldik.. Ercan kiraz sepetini tam yemek masasının ortasına koymuş.. Kapıdan kafayı uzatınca hemen göze çarpıyor.. Burası çete üyelerinin maça geldiklerinde, maçtan önce uzandıkları yer..
Girdim, duş aldım.. Biraz uzandım yorgunluk atmak için.. Çıktım odamdan.. Yemek masasına baktım.. Sepet orda duruyor, aynen.. Ama içi boş..
Canhırraş bir feryatla bahçeye koştum "Ercan kirazlar ne oldu?.."
"Ayıkladım, yıkadım, bir kaseye doldurup buzdolabına koydum efendim" dedi..