Gina Barrett Schlesinger'in yazısını Yasemin Ener yollamış bize.. Tam bugün için..
***
Acelem vardı. Üzerimde en iyi giysi, yemek odasına hışım gibi girdim. O gece bir toplantım vardı ve hazırlanmaya çalışıyordum. Dört yaşındaki kızım Gillian, Batı Yakasının Hikayesi filminin şarkılarından en sevdiği "Cool" ile dans ediyordu.
Geç kaldığım için acele ediyordum. Ama içimden bir ses bana "Dur!" dedi. Durdum. Kızıma baktım. Elini tuttum ve onu döndürdüm. Yedi yaşındaki kızım Caitlin de yörüngemize girdi bir anda ve onun da elini tuttum. Üçümüz yemek odasında başlayıp, salonda biten çılgın bir dans sergiledik. Gülüyorduk. Dönüyorduk.
Acaba komşular pencereden bu çılgınlığı izliyorlar mıydı? Bunun hiçbir önemi yoktu. Şarkı bir anda bitiverdi, dansımız da. İkisinin de popolarına yavaşça vurdum ve onları banyoya yolladım. Merdivenleri nefes nefese çıktılar. Kıkırdadıklarını duyuyordum.
İşe koşmak için eğilmiş, çantama dosyalarımı yerleştirirken, küçük kızımın ablasına, "Caitlin, en iyi anne bizim annemiz, değil mi?" dediğini işittim. Dondum, kaldım. Kendimi yaşamın koşturmacasına kaptırıp, o güzel anı kaçırıyordum neredeyse. Ofisimin duvarlarını süsleyen ödüllerim, diplomalarım geldi aklıma. Elde ettiğim hiçbir başarı, hiçbir ödül bunun yerini tutamazdı:
En iyi anne bizim annemiz, değil mi?
Çocuğum bunu bana dört yaşındayken söyledi. Aynı şeyi on dört yaşına geldiğinde söylemesini beklemiyorum. Ama kırk yaşına geldiğinde bana elveda demek üzere, çam ağacından yapılmış tabutumun üzerine eğildiğinde, bana yine aynı şeyi söylemesini isterim.
En iyi anne bizim annemiz değil mi?
Bu sözlerin mezar taşımda yer almasını da isterim..