"Bir zamanlar ki, belli bir kişinin reklamına ister istemez katılır görüntüsünü üzerinden atalı epey zaman geçti.. Akut şimdi tam bir "Adsız Gönüllüler" örgütü.. Dünyanın dört bir yanında kurtarma eylemlerine katıldıklarında tek bir şahıs ismi ortaya çıkmıyor.. Geçen hep AKUT!..
Ve de Akut'un asıl güzelliği de burda..
Bu ülkedeki saygınlığı, büyük halk kitlelerinin gözünde "Sevgili" mertebesinde oluşları bundan..
Onlar gerçek Gönüllü Kahramanlar.."
Şimdi bunlara itiraz eden var mı?.. Olamaz..
Medya olarak hep öyle yazdık.. Öyle söyledik.. Bu medyanın AKUT tanıtımının özeti.. Üzerinde de benim imzam var..
Amma..
AKUT'a bu saygı ve bu sevgi, onun sorgulanmaması anlamına gelir mi?..
Zümrüt Apartmanı'nda, medyanın üzerinde dahi durmadığı aslında çok önemli bir şey oldu.
AKUT çalışmaların ikinci gününde tasını tarağını topladı, kurtarma çalışmalarından çekildi ve enkazı terk etti.
Açıklanan sebeb..
Enkaza iş makineleri gelmiş. Akut iş makinelerine karşı imiş.. "Onlar varsa biz yokuz" demişler ve çekip gitmişler..
Şimdi AKUT gönüllü bir örgüt.. Bu işi para için yapmıyor. Emir kulu değiller. Nasıl gönüllü geliyorlarsa, gönülleri olmayınca da giderler. Kimse onları ilkeleri dışında çalışmaya zorlayamaz..
Bunlara kim ne diyebilir ki?..
Bir "Amma" daha..
Eğer yerin altında hala "Can" varsa.. İnsan canı varsa, ilke diye bir şey olur mu?..
O canları kurtarmak için sonuna dek çalışmak ve iş bitince "Gelin bakalım konuşalım" demek daha doğru değil mi?..
AKUT gibi, kurtarma konusunda dünya çapında deneyimi olan bir kurumun, tekrar ediyorum, bu deneyimlerine itibar edilmiyor diye, bu yaşayan insanları ölüme terk edip gitme hakları olabilir mi?..
AKUT'un gidişi, jandarma kurtarma ekiplerinin gelişine rastlıyor.. Ortada "Kurtarmayı ben yöneteceğim. Ben kimsenin emrinde çalışmam" diretmesi mi var?.
AKUT canı isterse kurtarır, istemezse kurtarmaz ekibe mi dönüşüyor?.
Ve final..
Enkazdan beşinci gün bir canlı çıkarıldı.. Altıncı gün bir daha..
Ülkeyi sevince boğan bu mucizenin kahramanları, jandarma kurtarma ekipleri, Muhammed ile Yasemin'i bodrumda buldular. İş makineleri kurtarmaya katılmasa, 11 katlı binada bodruma bu sürede inmek mümkün olur muydu?. Muhammed ile Yasemin, mesela onuncu günde hayatta kalırlar mıydı?.
Enkazın altında mucize bekleyenlerin bir şeyden haberi yok.. Ama enkazın etrafında içeride canları ciğerleri olan yüzlerce insan, umutsuz bir umutla bekliyor.. Daha ikinci günde AKUT'un gitmesi ne demek?.. Moraller bozulmaz mı?.. İnsanlar AKUT'a ya da AKUT'a hak verip kalan ve çalışmaları yürütenlere kızmaz, öfkelenmez mi?.. Kamuoyu büyük bir şüpheye düşmez mi?.
İnsan canı, yaşam, ölüm söz konusu olduğunda, hem de çalışmalar devam ederken böyle bir şüphe yaratmanın maliyetini AKUT hesapladı mı?.
Böyle bir ortamda böyle bir protesto yapmak neye hizmettir?..
İki gün önce Ali Kırca'ya rastladım.. "AKUT'u hep övdünüz.. Şimdi sorgulama zamanı değil mi?.. Bu en saygın sivil toplum örgütü üzerinde şüpheler var. En azından bu şüpheleri kaldırmak için sorgulama gerekmez mi?." Dedim.
"Yarın Allah göstermesin bir depremde örgütler 'Can kurtarmak için' el ele mi verecekler, yoksa 'Sen, ben' kavgası mı yapacaklar, bunu bir karara bağlamak gerekmez mi" dedim..
Ali hak verdi.. Ama herhalde haber servisini ikna edememiş olmalı ki, atv Ana Haber'de bugüne dek bir şey yok..
Bana kalırsa, tarafların, enkazda çalışan tüm örgütlerin, enkazdan kurtarılan ve dışarıda onları bekleyenlerin temsilcilerinin de katılacağı bir Siyaset Meydanı yapılmalı ve AKUT sorgulanmalı..
Bu öyle unutulup gidilecek bir şey değil!.
En azından AKUT açısından..
Son gün jandarmanın alkışlarla uğurlanması, AKUT'a iyice gölge düşürdü. En azından bu gölgenin kalkması açısından, AKUT sorgulanmalı..