Birçoğumuz Bahadır Yenişehirlioğlu adını 'Tahsin Paşa' rolündeki başarısıyla tanıdı. Aslında Bahadır Yenişehirlioğlu'nun avukatlıkla başlayan, sonrasında edebiyatla süren, oyunculukla geniş kitlelere ulaşan, 2023 seçimlerinin ardından milletvekilliği ve AK Parti Grup Başkanvekilliği ile devam eden dolu dolu bir yaşam yolculuğu var. Geçtiğimiz ay çok büyük bir trafik kazası atlatan Bahadır Yenişehirlioğlu'na geçmiş olsun dileklerimi ilettim, hayat yolculuğundan, siyasetten ve sanat dünyasındaki mahale baskısından merak ettiklerimi sordum.
BÜYÜK TEHLİKE ATLATTIM
Meclis çalışmalarını tamamlamış ve Manisa'ya doğru yola çıkmıştık. Parti teşkilatımız ile yemek organizasyonu yapmıştık. Afyon'da bir tır devrilmiş ve anguslar yola dağılmış. Bizim kaza yaptığımız yere 5 kilometre uzaklıkta. Gece karanlığında siyah anguslardan birine çarptık. Çarpışmanın şiddetinden bağlı olan emniyet kemerim koptu. Çok ciddi bir kaza yaşadık. Belimde kırık, göğsümde çatlak ve boynumdan ezilme var. Ambulansla beni Afyon Üniversite Araştırma Hastanesi'ne getirdiler. Ankara'da doktorlarla yaptığımız istişare sonucunda yerimden kaldırılmam riskli olduğu için tedavimin Afyon'da devam ettirilmesine karar verildi. Burada çok ilgilendiler hepsine çok teşekkür ederim.
Aşağı yukarı 1 ay yattım. İyileşme süreci hızlanınca beni hava ambulansı ile ev naklettiler. 15 gündür çelik korse ile evde istirahat ediyorum. 15 gün sonra bir tomografi daha çekilecek. Onun sonucuna göre artık yavaş yavaş normal mesaime dönmeyi istiyorum.
AVUKATLIKTAN EDEBİYATA RADİKAL GEÇİŞ
İnsanoğlu hayatında bazı şeyleri öteleyemiyor. Hayallerinin peşinde koşma arzusunu susturamıyor. Ben de 2011 yılında 28 yılın sonunda artık avukatlık yapmak istemediğimi farkettim. Elbette avukatlık mesleğinin bana kazandırdığı pek çok derinlik var. Lakin yazmak isteğim herşeyin önüne geçmişti. Ben edebiyatla ilgilenmeliydim. Bu kararım beni fiziken ve ruhen çok iyi hissettirdi. Kabul gören bir yazar olduğumu düşünüyorum. Kitaplarım farklı dillere tercüme edildi. Ne kadar doğru bir karar verdiğimi şimdi çok daha iyi anlıyorum.
OYUNCULUKLA TANINDIM
Yaratılış itibariyle her insan birbirinden farklıdır. Bunu bir üstünlük gibi algılamayın. Bir sanata yeteneğiniz varsa başka sanat dallarında hızlı ilerleyebiliyorsunuz. Yazarlığa olan yatkınlığım oyunculukta da kendimi göstermeme vesile oldu. Edebiyat serüvenine bu kez aktörlük eklendi.
Hayatta tesadüflere yer yoktur. Tevafuk vardır. Yani Allah'ın yarattığı bu uçsuz bucaksız evrende hiçbir şey rastlantı sonucu varolmamıştır. Ben hayata hep bu gözle baktım. Bu yaşıma kadar birçok deneyim yaşadım. Bütün bu yaşanmışlıkları, birikimlerimi heybemde toplamışım. Görsel sanatlarda bu birikimimi gösterme imkanı buldum. Sinema ve televizyon sizi bir anda dünyaya tanıtıyor. Birçok insan beni aktörlüğümle tanıdı.
Aslında bu rol teklif edilmeden önce Payitaht Abdulhamid'deki Tahsin Paşa'yı tanıyordum. Hatıratlarını okumuştum. O dönemdeki uluslararası entrikaları , Osmanlı'yı çökertme planlarını, tarih okumalarımdan biliyordum.. Tahsin Paşa rolü için hiç böyle bir talebim olmadı. Kimsenin kapısını çalıp bir talepte bulunmadım. Bu rolün bana teklif edilmesinin Allah'ın kader planının bir parçası olduğuna inanıyorum.
CUMHURBAŞKANIMIZ İLE YOL YÜRÜMEK BİR ONUR
Aslında ben siyaset defterini 90'lı yılarda kapatmıştım. Yaptığım işleri seviyordum. Milletvekili olmak gibi bir talebim de olmamıştı. Hayat bazen insana sürprizler yapıyor. Siyaset de benim için sürpriz oldu. Benim Sayın Cumhurbaşkanımız ile hukukum kendisinin il başkanlığı dönemine kadar uzanır . Oğlumun isim babasıdır, kızımın nikah şahididir. Bazı insanların taleplerini asla geri çeviremezsiniz. Türkiye Yüzyılı'na Cumhurbaşkanımızla yürümek bir onur. Bunu hep söyledim ve birçok kez mahalle baskısına maruz kaldım. Hep önümüz kesildi.
14 Mayıs seçimlerinde Manisa'dan aday gösterildim. Farklı bir bir seçim çalışması yaptık. Gençlerle irtibat kurduk. Gerçek ve sahici bir propaganda süreciydi. Bunun da sonuçlarını aldık çok şükür. Daha sonra AK Parti Grup Başkanvekilliği görevi tevdi edildi. Heralde ilk milletvekilliği döneminde Grup Başkanvekili olan ender siyasetçilerden biriyim. Bana duyulan bu güvenin boşa çıkarmayacağım. Yaptığım her işte koşan biri oldum. Koşmaya alıştım, yatmak bana göre değil. Şu an tedavi sürecinde istirahat etmek zorundayım ama nasıl yattığımı bir ben bilirim bir de Allah.
KÜLTÜREL İKTİDAR HALA ÖNEMLİ BİR SORUN
Kültürel iktidar meselesinde bizim de bir özeleştiri yapmamız gerekiyor. Açık konuşalım; sanata gereken önemi vermiyoruz. Bizim camianın en büyük eksikliği sanırım bu. Sanatın ön planda olduğu medeniyetler ve ülkeler hep yükselmiştir. Tarihte bunun birçok örneği var. Biri de Osmanlı İmparatorluğu. Müslümanların estetikten uzak olması kabul edilemez. Bunun zenginlikle fakirlikle ilgili olduğunu da düşünmüyorum. Muhafazakar camia sanatın önemini ve gücünü yavaş yavaş kavramaya başladı. Bu çok önemli. Bunu bir eylem planı ile hayata geçirme zamanı. Sanatı, toplumun tüm katmanlarına yaymalıyız. İllaki icracı olmanız gerekmiyor elbet, lakin sanatı hayatımıza dahil etmek mecburiyetindeyiz. Bir kitaptan, bir şiirden, bir resimden, güzel bir oyundan mutlu olmak da bir başlangıç olabilir.
ÖDÜL ALMAK İSTEYEN MİLLETİN DEĞERLERİNİ HEDEF ALIYOR
Uzun zamandır şöyle bir sorun ile karşı karşıyayız. Daha çok para kazanmak, ünlü olmak, ödüller almak istiyorsan dinine, milletine, değerlerine, ülkene ve tarihine sövmen gerekiyor gibi bir anlayış var. Bu çok yanlış. Sen Paris'te ödül alırken Fransa'nın soykırım tarihini, Cezayir'de yaptığı katliamları ve tecavüzleri yüzlerine vurabiliyorsan o zaman avuçlarım patlayana kadar seni alkışlarım.
Ama maalesef kendi değerlerine sövmeyi, Batı'nın değerlerine kayıtsız şartsız teslim olmayı, öykünmeyi bir marifet zannediyoruz. Sen o ödülü alırken "Srebranitsa soykırımı mağdurlarına adıyorum" diyerek Avrupa'nın utancını yüzüne vurabilseydin evrensel bir insan hakları temsilcisi gibi görünürdün. Ama kendi ülkene sövmek kolaycılığına kaçıyorsun. Bu olmaz.
Toplumsal değerlere sövmek, Batı'ya öykünmek, ülkesine düşman olmak, LGBT savunuculuğu yapmak aslında "beni fonlayın, beni yükseltin" anlamı taşıyor.
Ülkesini seven her sanatçı mahalle baskısına maruz kalıyor. Bunu ben de yaşadım birçok sanatçı da yaşamıştır. Muhalif olabilirsin. İktidarla aynı düşüncede olmayabilirsin. Ama muhalif olmak toplumsal değerleri yıkmak demek değildir. Batı'da ülkesine bu kadar düşman sanatçı göremezsiniz.