Ortadoğu'da bütün dikkatler doğal olarak Suriye'ye odaklanmış durumda. Ama son haftalarda gündeme girmeye başlayan ve de özellikle Amerika'da çok tartışılan başka bir konu var: İsrail'in İran'ın nükleer tesislerini vurma ihtimali. Burada hemen bir parantez açarak Washington'da asıl belirleyici gündemin dış politika olmadığını belirtelim. Tahmin edeceğiniz gibi Amerikan siyasetinde şu aralar temel konu kasımda yapılacak başkanlık seçimleri ve ekonomi. Cumhuriyetçi aday Mitt Romney, geçen hafta başkan yardımcısı adayı olarak Çay Partisi hareketine yakın ve Kongre'de bütçe komisyonu başkanı olan genç politikacı Paul Ryan'ı seçti. Cumhuriyetçi cephe genelinde bu ikinci adam seçimi heyecan yaratırken bir kez daha 2012 seçimlerinde en önemli konunun işsizlik, bütçe açığı ve ekonomi olacağını kanıtladı. Zaten ekonomi dışındaki konuların gündeme girmekte zorlanıyor olması nedeniyle İsrail- İran meselesi önem kazanıyor. Nedeni basit. Eğer İsrail İran'ı vurmaya kalkarsa petrol fiyatlarında yaşanacak patlama tam da seçimlerden önce ABD ekonomisini altüst edecek. Bu durumda Obama, Romney karşısında son derece zor duruma düşecek ve Demokrat cephede bütün hesaplar altüst olacak. Sonuç olarak uzmanlar Obama'nın seçilmesini tehlikeye atacak tek dış politika gelişmesinin ekonomiyi yakından ilgilendiren İran krizi olduğu konusunda hemfikir. Bu arada Netanyahu'nun Obama'nın tekrar seçilmesini istemediği kesin. Ne de olsa Obama döneminde ABD-İsrail ilişkileri tarihteki en zor dönemini yaşadı. Obama'nın İsrail yerleşim merkezleri konusundaki sert tavrı Netanyahu'nun aşırı sağ koalisyonunda büyük hayal kırıklığı yarattı. Ayrıca Obama'nın Beyaz Saray'da geçirdiği dört yıl süresince bir kez bile İsrail'i ziyaret etmemiş olması manidar. Daha üç hafta önce İsrail'i ziyaret eden ve Kudüs'ü ülkenin başkenti ilan eden Romney, tabii ki Netanyahu'nun tercih ettiği aday.
Peki, İsrail İran'a saldırma konusunda gerçekten ciddi mi? Şu aralar dünya basınına resmi İsrail kaynaklarından bu yönde bilgiler sızdırılıyor. Saldırı yanlısı şahinlerin sesi daha yüksek çıkıyor. Ama bu durum "karar verildi ve tek mesele zamanlama" anlamına gelmiyor tabii ki. Ortada ciddi bir psikolojik savaş var. İşin özü şu: Netanyahu yönetimi Obama üzerinde baskı kurmak istiyor. Netanyahu'nun İran politikası "her an saldırabiliriz" tehdidi üzerine kurulu. Bu bir blöf olsa bile İsrail açısından ABD'yi baskı altında tutan akıllıca bir strateji veya taktik.
Zira İsrail'in saldırı ihtimali ve bunun ABD ekonomisi üzerinde doğuracağı olumsuzluklar Obama'nın İran politikasında bir rehavet oluşmasını engelliyor. Rehavet bir yana, Obama yönetimi son iki yıldır İran'a daha ciddi ekonomik, finansal ve diplomatik yaptırımlar uygulanması için tam saha küresel pres yapıyor. Obama bu ekonomik ve finansal yaptırımların İran'ı zayıflattığına inanıyor. Temel sorun İsrail ve ABD'nin zamanlama konusunda anlaşamıyor oluşu. ABD ekonomik yaptırımların etkili olduğunu ve zamanın İran'ın aleyhine çalıştığını düşünüyor. İsrail ise İran'da rejimin her geçen gün nükleer silaha bir adım daha yaklaştığını ve nükleer bir İran'ın yakında "dokunulmazlık" kazanacağını iddia ediyor. Bu şartlar altında kasımdaki seçimlere kadar İsrail ve İran meselesi Obama'nın korkulu rüyası olmaya devam edecek.