Türkiye'de siyaset ve medyadaki tartışmalara Washington'dan baktığınızda, Suriye'deki Kürt meselesinin Ankara açısından en temel belirleyici faktör olduğu izlenimi oluşuyor. Bütün dünya Suriye'deki gelişmeleri Halep'te yaşanmaya devam eden kanlı çarpışmalara odaklı bir şekilde izlerken, Türkiye açısından Suriye artık gittikçe bir "Kürt meselesi" haline gelmeye başladı.
Bu durum birçok açıdan sakıncalı. Her şeyden önce konuya dünyanın gözündeki Türkiye imajı açısından bakacak olursak ortaya çıkan manzara rahatsız edici. Zira ortaya çıkan Türkiye manzarası 2012'nin Türkiye'sinden çok 1990'lı yılların Türkiye'sini andırıyor. Bir zamanlar Ankara Irak'taki gelişmeleri de hep Kuzey Irak ve Kürt meselesi odaklı olarak izlerdi. Erbil'i düşman sayan, Barzani ve Talabani'ye aşiret reisi muamelesi yapan, Kuzey Irak'a sürekli askeri operasyonlar düzenleyen bir Türkiye vardı o zamanlar. "Kırmızı çizgiler" edebiyatı yaparak, Irak'ta federalizme bile karşı çıkardı Ankara. 1990'lı yılların bu Türkiye'si Ortadoğu'da fazla etkisi olmayan, ekonomisi ve demokrasisi zayıf, bölünme paranoyası içinde yaşayan bir ülkeydi.
Oysa bugün, 1990'lı yılların Türkiye'siyle kıyaslandığında, ekonomisi çok daha güçlü, siyasi istikrar sağlamış, daha demokratik ve dış politika alanında hedef büyütmüş bir Türkiye var karşımızda. Erbil'de konsolosluk açmış, Kuzey Irak'ı en önemli ticari ortak haline getirmiş, Barzani'yi bölgesel Kürt meselesinde en meşru muhatap olarak gören bir Türkiye bugünün Türkiye'si. Ama bütün bu olumlu gelişmelere rağmen değişmeyen yapısal bir sorun var ülkede: Kürt meselesi halen Türkiye'nin elini kolunu bağlamaya devam ediyor. İçeride kendi Kürt meselesini bir türlü tam olarak demokrasi, özgürlük ve kalkınma boyutlarıyla çözemeyen bir Türkiye var halen karşımızda. Durum böyle olunca, son on yıldaki bütün kazanımlara rağmen, dünyanın gözünde prestij kaybediyor Türkiye.
Aynı zamanda prestij gibi soyut bir kavramdan daha önemli bir şey kaybediyor Türkiye. Çözümsüz kalan kendi Kürt sorunu nedeniyle Ankara şimdi Suriye'de manevra alanı kaybediyor. Normal şartlar altında, Ankara bugün Kuzey Irak örneğinde olduğu gibi, Suriye'deki Kürt oluşumla hasmane değil "hâmilik" amacı taşıyan bir strateji izlemeliydi. Biraz soğukkanlı düşünecek olursak Esad sonrası Suriye'de, tıpkı Saddam sonrası Irak'ta olduğu gibi Kürtlerin en demokratik ve müreffeh dostunun Türkiye olacağı apaçık ortadadır. Ama bugün Türkiye içindeki dinamikler ve PKK tehdidi Ankara'yı Suriye'ye son derece dar bir güvenlik penceresinden bakmaya mahkûm ediyor.
Aslında çözüm belli. İçeride yapılması gerekeni hemen hemen herkes biliyor. PKK'yı bitirmek veya bozguna uğratmak geçici bir zafer olacaktır. Zira PKK'yı besleyen ve de asla silahla ortadan kalkmayacak olan temel unsur Kürt milliyetçiliğidir. Yapılması gereken şey bir an evvel BDP ile diyalog sürecini başlatmak ve de anayasal ve siyasi reformlara hız vermektir. Unutmayalım ki ne PKK ne BDP Türkiye'yi bölmek veya "büyük Kürdistan" yaratmak niyetinde. Amaçları pazarlığa açık bir ademi merkeziyetçi yapı. Sonuç olarak, kendi Kürtlerinin önemli bir kesimi ile barışamayan Ankara'nın Ortadoğu'da eli kolu bağlı kalacaktır. Türkiye'de Kürt meselesinde diyalog yerine silahlar konuştukça, Ankara'nın Suriye üzerinde etkisi de Müslüman Kardeşler hareketi ile sınırlı kalacaktır.