Türkiye'nin en önemli sorunu olan Kürt meselesinde yeni bir döneme girdiğimizin sinyalleri gelmeye başladı. Kürtçe seçmeli ders konusunda hükümetin attığı adım "yetmez ama evet" anlayışı içinde değerlendirilmeli. Doğru yönde atılmış ama arkası gelmesi gereken bir adım. Neden yetmez? Çünkü anadilde eğitim temel hak ve özgürlükler kapsamında ele alınmalı. Anadili Kürtçe olanların istedikleri takdirde bu dilde eğitim alabilmelerinin önünü açmak gerekiyor. Böyle bir hak ülkeyi bölmez, tam aksine Kürtleri ülkeye bağlar ve mağduriyet söylemlerinden uzaklaştırır.
Bu anadilde eğitim konusu açılınca bazen Amerika'da Latin Amerikalı azınlığın böyle bir hakka sahip olmadığından bahsedenler oluyor. Yanlış bir kıyaslama ve yanlış bir paralellik arayışı bu. Türkiye'de Kürtler Amerika'daki Latinolar gibi göçmen değil. Kürtler yüzyıllardır kendi coğrafyalarında yaşıyorlar. Göçmen veya kendi bölgelerinde azınlık değiller. Kaldı ki göçmenlere bile anadilde eğitim hakkı verilmeli. Başbakan Almanya'daki Türk azınlığa "asimile olmayın ama entegre olun" veya "Önce Türkçe öğrenin" derken bunun üzerinde durmuyor mu zaten? Eğer elmayla armudu kıyaslamak yerine daha sağlam bir analoji kuracaksak İspanya örneğinde Katalonya ve Bask bölgesindeki azınlığın kendi dilinde eğitim yapıyor olmasına bakmak gerekiyor. İspanyolca ise birleştirici bir dil olarak, ortak kimlik sağlıyor. Zaten BDP dahil, Türkiyeli Kürtlerin de Türkçenin böyle birleştirici bir üst kimlik dili olarak öğrenilmesine ve de öğretilmesine bir itirazı yok.
Öte yandan, gerçekçi olmak gerekiyor. Kürtçe anadilde eğitim Türk siyasetinin bugünkü şartlarında kolay kolay atılacak bir adım değil. Bu nedenle sabırlı olmak ve şartların olgunlaşmasına destek vermek gerekiyor. CHP ve AK Parti arasındaki diyalog ve Leyla Zana'nın hükümete verdiği temkinli destek Türkiye'deki siyasi havanın birkaç ay öncesine oranla oldukça yumuşadığının diğer belirtileri.
Bir de tabii ki bölgesel dinamiklere bakmak gerekiyor. Bugün Kuzey Irak ve Ankara arasında adeta bir balayı yaşanıyor. Erbil'de Konsolosluk açılmasıyla başlayan süreç, hızla büyüyen ticaret rakamları, yeni enerji anlaşmaları ve de en önemlisi Barzani'nin PKK'ya yönelik silah bırakma çağrısına kadar uzanan geniş bir yelpazede devam ediyor. Oysa daha birkaç yıl öncesine kadar son derece sert ve düşmanca söylemler hâkimdi. Peki, ne değişti? Ne oldu da düşman Barzani, dost ve müttefik Barzani durumuna geldi?
İşte bu noktada ABD'deki dinamiklere bakarak cevap aramak gerekiyor. 2008 ABD seçimleri bir dönüm noktası oldu. Barack Obama'nın seçimleri kazanması ABD'nin Irak politikasında radikal bir değişimi beraberinde getirdi. 2008'de eğer Obama değil, Cumhuriyetçi aday John McCain kazansaydı, ABD bugün Kuzey Irak'ta askeri üsler kuruyor olacaktı. Bağdat hükümetiyle hep sorun yaşayan, uzun dönemde İran, Bağdat, Suriye ve Türkiye arasında sıkışıp bölgede yalnız kalmaktan korkan Barzani yönetimi bu ABD üsleri için can atıyordu. Ama Obama seçimleri kazanınca bütün bu hayaller suya düştü. Şimdi Washington Türkiye ve Irak arasında Kürt meselesinin çözümü için devrede. Bakalım bütün bu olumlu çabalar somut olarak nasıl sonuçlar doğuracak?