Nükleer Güvenlik Zirvesi vesilesiyle Güney Kore'nin başkenti Seul'de iki saate yakın bir görüşme gerçekleştiren Obama ve Erdoğan'ın basın toplantısı Suriye konusunda bilinen gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi: Ankara ve Washington benzer bir çaresizlik içinde. Suriye şu anda iki ülke arasındaki yoğun gündemdeki en acil mesele. Meselenin İran boyutu Suriye'yi daha da önemli kılıyor.
İran'ın Suriye'ye verdiği destek malum. Her ne kadar dünya basını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi oylaması nedeniyle Rusya ve Çin'in Suriye politikasıyla daha çok ilgileniyor olsa da, Beşar Esad'a finansal ve askeri açıdan dış destek asıl İran'dan geliyor. Bu nedenle Obama açısından Başbakan Erdoğan'ın yakında gerçekleştireceği İran ziyareti ve Türkiye'nin Tahran'da İslami rejime vereceği mesajlar son derece önemli. Bütün bu konular ve de özellikle İran ve Suriye hattında Ankara'nın nasıl bir yol izlemek istediği muhtemelen detaylıca ele alındı görüşme sırasında.
Başbakan Erdoğan, Türkiye sınırları içinde sayıları her ay artmaya devam eden ve bugün itibarıyla 17 bine ulaşmış Suriyeli mülteci rakamına paralel olarak sertleşen bir söylem kullanıyor. Ankara'nın sınırda bir tampon bölge kurma tehdidi bu sertleşen söylemin önemli bir parçası. Tampon bölge kurmak son derece ciddi askeri boyutu olan bir strateji. Obama açısından Türkiye'nin tampon bölge kurma ihtimalini birinci elden duymak ve gerekirse buna destek sözü vermek de muhtemelen çok önemliydi.
Bütün bu önemli istişarelere rağmen, kanımca Türkiye ve ABD Suriye toprakları içinde bir tampon bölge kurmak noktasının oldukça uzağında duruyor. Bırakın tampon bölge kurmayı, daha henüz Suriye'deki direnişe askeri destek vermek konusunda bile çekimser kalınan bir durumda Ankara ve Washington. Sonuç itibariyle, ne Ankara ne de Washington askeri boyutu olan bir strateji izleme konusunda hevesliler. Neden mi? ABD seçim yılında ve petrol fiyatlarını daha da artıracak askeri macera ve gerginlikler Obama'nın işine gelmiyor. Türkiye ise İran ile Suriye üzerinden gerginlik yaşamak ve PKK konusunda Tahran ve Şam'a koz vermek istemiyor. Bu nedenle Rusya, Çin ve İran üzerinde baskı kurma üzerine kurulu bir diplomatik strateji izleniyor. Zaten yazının başında bahsettiğim çaresizlik buradan kaynaklanıyor. Zira Rusya, Çin ve İran'ı Suriye konusunda ikna etmek adeta imkânsız. Rusya son BM kararında gördüğümüz gibi Suriye'deki rejimi koruyor. Moskova, Esad'ın ordusu ve direniş arasında bir simetri kurarak, her iki tarafın da ateşkes ilan etmesini istiyor. İran için ise Suriye'deki rejimin bekası stratejik bir öncelik. Tahran'ın gözünde Suriye, Lübnan'a açılan kapı ve İslami rejimin Hizbullah ile beraber Arap dünyasındaki en önemli uzantısı. Böyle bir durumda İran neden Türkiye'den Suriye konusunda gelecek tavsiyelere kulak assın? Sonuç itibariyle Beşar Esad'ın rejimi, Ankara ve Washington'un beklediğinden çok daha dirençli çıkmış durumda.