Başbakan Erdoğan'ın son derece yoğun geçen New York ziyaretinin kuşkusuz en önemli bölümü Başkan Obama ile gerçekleştirdiği iki saate yakın süren görüşmeydi. Görüşmenin İsrail odaklı olmaması beklenenden daha iyi geçmesine neden olmuş gözüküyor. Bu görüşmenin basına açık bölümünde Obama'nın Erdoğan'ı gösterdiği liderlik ve vizyon nedeniyle kutlamasının arkasında iki temel neden vardı. Birincisi Suriye konusunda Türkiye'nin Washington'da beklenenden çok daha ilkeli davranarak Beşar Esad ile arasına koyduğu mesafe. Amerikalı bir yetkilinin ifade ettiği üzere "Türkiye istese Esad konusunda Batı'ya meydan okuyan bir profil çizip, 'siz karışmayın bu mesele Suriye'nin iç meselesi' diyebilirdi." Bunun tam tersine Başbakan Erdoğan'ın cumartesi günü New York'ta Suriye konusunda gelen bir soruya "Artık Beşar Esad'ın görevden ayrılması gerekiyor" şeklinde cevap vermesi Obama yönetimince son derece olumlu karşılanıyor. Önümüzdeki haftalarda Hatay kampını ziyaret edecek olan Başbakan Erdoğan'ın Suriye'ye ekonomik yaptırımları açıklaması bekleniyor. Bu tür bir politika Washington ile Ankara arasındaki eşgüdümü bir adım ileriye götürecektir.
Obama'nın Erdoğan'ın ilkeli liderliğini övmesinin ikinci nedeni NATO radar sistemleri. Aylar süren bir pazarlıktan sonra Türkiye'nin Polonya'da kurulan NATO füze kalkanı sistemi için elzem olan bu radarlara topraklarını açması Washington için hayati önem taşıyordu. Bu girişim birçok yetkili ve uzmanın gözünde Türkiye ve Amerika arasında son 20 yılda yaşanan en önemli dış politika ve stratejik savunma başarısı. Bu konuda zamanlama çok isabetli oldu. Zira Türkiye'nin NATO radarlarına "evet" demesi İsrail'le yaşanan sorunlar nedeniyle bazı çevrelerin "Türkiye Batı'dan kopuyor" propagandası yaptığı bir döneme denk geldi. Erdoğan radarlara "evet" diyerek bu kamptakilere Türkiye'nin transatlantik ittifak içinde yer almak konusunda bir çekincesi olmadığını hatırlatmış oldu.
Belki daha da önemlisi NATO radarları kararı Türkiye'nin Obama ile masaya güçlü gelmesini sağladı. Bilindiği üzere, Erdoğan- Obama görüşmesinde çok önemli bir nokta PKK ile mücadeleye Amerikan desteğinin artırılması talebi oldu. Bu konuda Ankara'nın talebi anlık istihbaratın füze atan insansız uçakların kullanımı çerçevesinde daha vurucu hale getirilmesiydi. Bu talebe olumlu bakan ancak Kongre'den çekinen Obama yönetimi, predator ve füze atabilen "reaper" tipi insansız uçakların Türkiye'nin istediği yönde kullanılması konusunda daha şimdiden bir formül bulmuşa benziyor. Kuşku yok ki bu konuda Obama'nın Türkiye'ye verdiği destek bir bakıma Türkiye'nin NATO radarları konusundaki olumlu kararına bir teşekkür niteliğinde.
Genel anlamda son derece olumlu geçen temaslarda bir istisna Kıbrıs konusunda devam eden anlaşmazlık oldu. ABD Dışişleri, Türkiye'nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi konusundaki hukuki ve siyasi değerlendirmelerini paylaşmıyor. Washington her ne kadar Güney Kıbrıs'ın İsrail ve bir Amerikan şirketi ortaklığında Doğu Akdeniz'de doğalgaz arama çalışmalarını zamanlama olarak isabetsiz bulsa da bu durumu uluslararası hukukla çelişkili değerlendirmiyor. Obama yönetimin Kıbrıs konusundaki bu legalistik yaklaşımı Türk tarafında ciddi bir hayal kırıklığı yaratmış durumda.
Son olarak da Başbakan Erdoğan'ın BM ve diğer konuşmalarında yaptığı uluslararası adalet ve de özellikle Somali vurguları ABD yönetimince nasıl değerlendirildi ona bakalım. Yönetim içinde bir kesim bu söylemi yeni bir "moralpolitik" olarak kabul ediyor. Diğer bir kesim ise Başbakan'ın "bağlantısız ülkelerin liderliği ve üçüncü dünya savunucusu" yönünde bir tavır sergilediğine inanıyor. Çok daha pragmatik bir boyut da, her iki tarafın genel şikâyet konusu aynı: Türkiye- İsrail ilişkilerinde yaşanan açmaz. Genel manzara bu yönde.