Başbakan Erdoğan'ın Mısır ziyareti Amerikan basınında oldukça yankılandı. Ancak bu yankılanma Türk basınında olduğu gibi laiklik vurgusu nedeniyle olmadı. Böyle olması da beklenemezdi herhalde. ABD açısından asıl önemli olan ziyaretin İsrail-Türkiye ilişkileri ve de özellikle Mısır açısından ne anlama geldiğiydi. Mısır açısından bu ziyaretin ABD'ye göre ne anlama geldiğine bakmadan önce Türkiye boyutuna kısaca değinelim.
Amerikalı uzmanlar açısından Türkiye Ortadoğu'nun yükselen yıldızı. Ortadoğu konusunda kalem oynatan Amerikalı yazarların çoğu bölgede artık yeni bir Türkiye olduğunun farkında. Daha 10 yıl öncesine kadar pek tanımadıkları, bölge analizleri açısından tanımaya ve ilgilenmeye gerek duymadıkları nevi şahsına münhasır bir ülkeydi Türkiye. Oysa bugün ABD'li uzmanlar Ortadoğu'da değişmekte olan güç ve siyaset dengesini anlamak için Türkiye'nin iç ve dış politikasını izlemek zorunda hissediyorlar kendilerini. Ve karşılaştıkları manzara çok etkiliyor onları. Zira Arap dünyasında görmeye alıştıklarından çok daha çoğulcu ve demokratik siyasi, ekonomik, kültürel faktörler yön veriyor Türkiye'ye. Kanımca artık kalbur üstü Amerikalı Ortadoğu uzmanları öyle bir noktaya geldiler ki, eskiden onlara oldukça sofistike görünen "yeni-Osmanlıcı" gibi bir kavram sığlaşmış ve klişeleşmiş durumda. Yeni Türkiye'yi anlamak için İslamcı- Laik veya Kemalist-Osmanlıcı gibi kategorilerden daha analitik ve derine inen analizlere ihtiyaç duyuyorlar. Daha güçlü, daha bağımsız, daha kendine güvenen bir Türkiye'nin popüler ve popülist lideri onlara, Osmanlı yerine Fransa'nın 1960'lı yıllardaki lideri Charles De Gaulle'ü hatırlatıyor. Benim de yazılarımda ve Brookings'de yaptığım konuşmalarda çok kullandığım bir formül haline geldi bu "Gaullist Türkiye" formülü.
Öte yandan ABD açısından bu güçlenen "Gaullist Türkiye"nin İsrail ile arasının bozuk olması ciddi bir sorun. Bu nedenle Washington, Netanyahu'ya özür dilemesi yönünde çok baskı yaptı. Washington'da yapılan analize göre, İsrail, Arap Baharı nedeniyle bölgede zayıflıyor ve yalnızlaşıyordu. Türkiye ve Mısır'ı aynı anda kaybetmek İsrail için çok ciddi bir sorundu. Türkiye ise çok boyutlu dış politikasını başarılı bir şekilde yürütüyordu. Ankara'nın NATO füze sistemi radarları konusunda attığı olumlu adım ve Suriye konusundaki beklenenden daha sert çıkışları çok takdir edildi. Ama bunlar İsrail'i ikna etmeye yetmedi. Bu nedenle bugün geldiğimiz noktada Türkiye ve Mısır, modern tarihlerinde belki de ilk kez bu kadar yakınlaşırken, İsrail kuruluşundan bu yana ilk kez bu kadar yalnız kalmış durumda. Bu hafta içinde BM'de tanınması beklenen Filistin Devleti'nin göreceği uluslararası kabul, İsrail'i daha da izole edecek. Türkiye ve Mısır'ı kaybetmiş bir İsrail'in kendine Yunanistan, Romanya, Bulgaristan gibi yeni müttefikler arayışı içinde olması aslında Tel Aviv açısından durumun ne kadar acıklı olduğunun da basit bir göstergesi.
İşte bütün bu nedenlerle Amerikan basını Başbakan Erdoğan'ın Mısır ziyaretini İsrail'in bölgede daha da yalnızlaşması ve Mısır'ın Türkiye'nin stratejik yörüngesine yaklaşıyor olması olarak değerlendirdi. Bu arada Türk basınında sıkça dile getirilen Libya'da Fransa ve İngiltere oportünizmi Amerika'da dikkate alınmadı bile. Zira Sarkozy ve Cameron, Libya'nın Kaddafi'den kurtarılması konusunda Türkiye'ye oranla çok daha ön planda yer aldılar.
Son olarak İsrail meselesinin ABD kongresinde Türkiye açısından yaratacağı sorunlara değinelim. Obama ve Erdoğan arasında New York'ta gerçekleşecek ikili zirvede de bu konu muhtemelen gündeme gelecek. Türkiye, NATO radarları konusunda attığı olumlu adımın pozitif getirisini Kongre'deki İsrail lobisinin kızgınlığı nedeniyle pek göremiyor. Oysa Türkiye'nin Kongre'nin desteğine özellikle savunma teknolojisi konularında oldukça ihtiyacı var. Bakalım bu açmaz nasıl giderilecek?