Galatasaray'da Alp Yalman başkandan sonra ilk kez bir başka başkan, Dursun Özbek kulübün mali disiplin konusunda "İstikrara" kavuşması için çok ciddi çaba harcıyor. Başkan Dursun Özbek bunu yaparken "Sportif başarıyı" da gözardı etmiyor. Tabii ki Galatasaray camiası Özbek'in bu hassasiyetini algılayabilir ama taraftarlar için her zaman geçerli olan sportif başarıdır...
Ne yazık ki Türkiye'de büyük kulüplerde topun çizgiyi geçip geçmemesi genelde başkanların kaderi olur.. Ben hiçbir başkanın göreve talip olduğunda, "Öncelikli hedefim kulübün borçlarını azaltmak olacak" dediğini duymadım. Dursun başkan da "Borç ödeyeceğim" demedi. Ancak arka odalardaki defterler açılınca gerçeklerin acı olduğu ortaya çıktı. UEFA'nın Galatasaray yönetiminin önüne koyduğu acı reçete, "Buz dağının görünmeyen yüzüdür ve gerçektir."
Galatasaray Adası'nda Dursun Başkan'ın medyaya verdiği yemeğe katıldım. Sportif başarısızlığın canını acıttığını gördüm. Dursun Başkan acıyla belki yaşıyor ama hem camiayı hem de taraftarları "Tek bilek tek yürek" kampanyasıyla kolkola girmeye gayret ediyor..
ÜÇ TEMEL SÖYLEMİ VAR
Dursun Başkan'la sohbetimiz sırasında şu 3 temel söylemi dikkatimi çekti:
1- Eğer başarılarımızın istikrarlı olmasını istiyorsak mali konularda da istikrarı yakalamalıyız. Kazandığımızdan fazlasını harcadığımız için bu sıkıntıları yaşıyoruz..
2- Galatasaray'ın bu kadar borcu varken isteseydim diğer başkanlar gibi 40-50 milyon Euro'luk transfer yapar sonra da "Bana ne?" diyebilirdim. Ama yapmadım.. Sorumlu davranmak benim karakterim..
3- UEFA'nın yolladığı mektup bizi fena sarstı. Keşke UEFA bizim nasıl çalıştığımızı görseydi ve mektubu da Mayıs sonunda gönderseydi. Ani gelen bu olumsuz mektup nedeniyle söz verdiğimiz halde hocamız Mustafa Denizli'nin istediği oyuncuları almadık... Burak'ı zorunlu olarak satmamıza rağmen kadromuzun hala güçlü olduğunu düşünüyorum.
Şimdi size Dursun Başkanı, özen gösterdiği "Mali ve sportif istikrar" konusunda haklı çıkaracak bazı örnekler vereceğim. 2001- 2002 sezonu: Galatasaray şampiyon olup 3'üncü yıldızı ilk takan takım oluyor. Sonra 2006 yılındaki şampiyonluğa kadar ligde ilk ikiye bile giremiyor. Neden? Futbolculara para ödenemiyor. Borçlar tırmanıyor. Galatasaray iki yıl sonra 2008'de yeniden şampiyon oluyor. Sonra; sportif başarısızlık içinde kıvranıp 3 yıl boyunca yine ilk iki sırayı bile göremiyor. Sorun yine aynı: Para yok, borç çok...
2011'DE YAŞANANLAR
2011-2012 sezonu... Ünal Aysal Başkan oluyor. Fatih Terim göreve geliyor. Adnan Polat'ın yaptığı şirket birleşmelerinden ve Ünal Aysal'ın halka arz dehalığından (!) Galatasaray ciddi para kazanıyor.. Muslera, Selçuk, Melo, Ujfalusi, Riera, Eboue, Burak, Sneijder ve Drogba gibi yıldızlar alınıyor. Loca ve kombine satışları rekor denilecek düzeye ulaşıyor. Galatasaray uzun bir aradan sonra Terim'le iki yıl üst üste istikrara dayalı şampiyonluklar kazanıyor. Avrupa'da çeyrek final oynuyor.
Dönemin Başkanı Aysal, önce şampiyon yönetimini değiştiriyor. Ardından şampiyon hoca Terim'i gönderip Mancini'yi getiriyor. Aysal, devre arası sıradan oyunculara 25 milyon Euro harcıyor. Sonuç: Galatasaray ikinci oluyor ama Fenerbahçe'nin cezası sayesinde Devler Ligi'ne katılıyor.
ÖZBEK İLE 4. YILDIZ
UEFA'dan bir ceza gelecekse bunun sorumlusu kesinlikle 136 milyon Euroluk zararın baş mimarı Aysal'dır.. Aysal gidip Yarsuvat geliyor. Aysal'ın getirdiği Prandeli'nin de yerine Florya'dan içeri Hamza Hoca giriyor. Galatasaray'da "ayağını yorganına göre uzat" dönemi başlıyor. Yarsuvat yönetimi transfer yapmıyor ama başta tüm yönetim olmak üzere mali işlerden sorumlu başkan yardımcısı Dursun Özbek futbolcuların ve çalışanların paralarını zamanında ödüyor. Ve; yönetici-futbolcu-taraftar birlikteliğinin yarattığı sinerji sayesinde Galatasaray 4'üncü yıldızı takan ilk takım oluyor. Tek bilek tek yürek kampanyasında 6 günde 465 bin bileklik satılmış. Bunun dolar karşılığı yaklaşık olarak 1 milyon 600 bin dolardır. Bir yönetici yemekte bana şöyle dedi: "Başarıların lokomotifi futbol.. Mersin'e kaybedince taraftarın da motivasyonu düşüyor.."
Galatasaraylı futbolcular ve teknik heyet, yönetimin bu çabalarına artık kulak vermelidir. Lazio maçıyla birlikte herkes taşın altına elini sokmalıdır. Tek bilek tek yürek sadece bileklik takarak, tişört giyerek olmaz. Başta Mustafa Denizli olmak üzere tüm Galatasaraylı futbolcular sahada "Tek bilek, tek yürek" gibi mücadele etmelidirler..
GEZER'İN AYAĞINA BASMALI!
Süper lig deneyimi 4 yıl olan Bünyamin Gezer çok bilgili (!) galiba hakemleri atıyor. Üç büyüğün maçlarını bu hafta 3 Ankaralı yönetti. Bülent Yıldırım iyiydi. Palabıyık-Uğurlu ise bakar kördü.. İki Ankaralı'ya soruyorum; Vederson Selçuk'un, Mahmut Oğuzhan'ın ayağına basarken içiniz cız etti mi? Selçuk ile Oğuzhan'ın tarak kemikleri kırılsaydı Fatih Terim'in iki yıldızı Paris'te olmayacaklardı.. Dilerim birileri Palabıyık-Uğurlu ikilisinin ayağına basar da acının ne olduğunu anlarlar.. Ancak önce Gezer'in ayağına basmalı.. Yaşar Kemal Uğurlu'nun Ümit Özat'la samimi öpüşmesi beni şaşırtmıştı. Gelen bir bilgi beni şeytanın avukatı yaptı.. Hakem dünyası şimdi Ümit Özat'ın eski hakem olan kardeşi Murat Özat'ın hakem Yaşar Kemal Uğurlu ile olan "Kanka"lığını konuşuyor.. Bu Uğurlu'yu çok tehlikeli buldum. Çünkü lafı dinleyen değil lafı seyreden bir tipi var..