Galler'in bizim karşımıza kalabalık bir defans ile çıkacağı kesin gibi. Kazanmak dışında çareleri yok. Ama kime karşı da oynadıklarının farkındalar; 10 kişi kaldığında yenemedikleri Türkiye.
Montella maçın analizinde, bundan öncekilerde olduğu gibi rakibin direncine göre modelleme yapmak yerine, takım ezberinde diretti yine. "Yine" derken, santrforsuz oyunun altını çizelim. Barış Alper'i oynatıyor ısrarla. Barış iyi bir "kafacı" değil, sırtı kaleye dönük de oynayamıyor. Maç içinde de sürekli kanatlara kaçtı zaten. Merkezde rakibi oyalayacak, duvar olacak, yüksek toplarda ortalığı karıştıracak oyuncumuz olmadığında, bu maçın benzerlerini arşivde bulabilirsiniz. Semih, Enes ve Bertuğ… Onlardan biri olmalıydı.
İlk yarının temposu, defans arkasına sızmalarla girdiğimiz pozisyonlarla tabela şansını yakaladık. Galler de biri direkten dönen tehlikeler yarattı. Maçın gidişatı "ne zaman gol gelecek" havasını verse de Hakan Çalhanoğlu'nun çıkışı, Arda Güler'in merkeze çekilmesiyle tempomuz düştü.
Yunus ligden gelen formunu maça da yansıttı. Sol taraf tercih edilir olmaktan çıkıp, sağdan Yunus, Mert ve ilk yarıda Arda ile etkili de geldik. İkinci 45'in duvara çarpıp dönen atak isteklerimiz 86'da penaltıyı getirdi. 'İş bitti' emiri cebimizdeyken, Kerem ile bundan da yararlanamadık.
Sonuç; gücümüzü, etkimizi ve eksiğimizi biliyoruz. Karadağ'da fişi çekeceğiz. Sadece maçın formatı 'turistik' olmaktan çıktı. Bu çocuklar istiyorlar daha ileriye gitmeyi, onlara güveneceğiz.