Neresinden tutsan, elinde kalacak bir maç izledik. Mourinho'nun Fenerbahçe'sini sahadan sildi Twente takımı. İki tarafta da üstündüler; taktik olarak da istediklerini alıyorlardı, fizik olarak da. Baskıyı kurdular ve hiç bırakmadılar. Nefes aldırmadan topun ve pozisyonların peşinde ördüler sahayı. Oyuncu kalitesi olarak rakibin çok üstünde olmasına rağmen, bu direnç ile farklılıklarını ortaya koyamadı Fenerbahçe takımı. Neredeyse tutan plan yoktu. Szymanski'nin temposu müthişti ama son kararı verecek olan Fred'di ve etk-i sizdi. Halbuki on bir belli olduğunda Tadic solda, İrfan Can sağdayken daha akıllı ve etkili hücum organizasyonları bekledim. Çünkü taşlar yerine oturmuştu. Ama Hollandalılar getirmediler Fenerbahçe'yi kendi alanlarına. Oyun kendi "kaosunda" boğuldu. Twente'nin golü bir anlık gafletle geldi. Oyuncu kafa vuruşunu istediği gibi yapsa, gol de olmayabilirdi. Yine de skorun tekte kalmasını sağlayan Livakovic'di. Takımın gittikçe gerilen maçın içinde olmasını sağladı. "Atan-tutan" şifresinde yerini almıştı.
En-Nesyri rakip kaleden bu kadar uzak oynarken, "oyun kurucu" olmak zorundaydı. Bilmediği-beceremediği noktada kaldı. Sırtı dönük, stoper ile didişmekte, gelişmesi şart. Maçın hakemi Türkiye'de olsa Kadıköy'e gelemezdi. Bu kadar açık… Mourinho'nun takımını yenmek için ekstra hırsla oynayan Twente'nin hafta sonu maçına dikkat. Amrabat ortaklığındaki Fenerbahçe defansı için "helal olsun" diyorum. Sonuç; kaybedilmemesi gereken maçtı, kaybedilmedi…