Bu maça başka bir yerden bakalım. Jesus gelip, antrenmanlara başladığında oyuncu grubunun çalışma isteğine ve taktik disipline olan uyumuna hayran oldu. İsmail Kartal, ona tıkır tıkır işleyen, teknik adama saygı duyan bir kültür bırakmıştı. İki Zimbru maçında gördük ki, yenisi-eskisi, bir saniye bile oyun disiplininden uzaklaşmadan üzerlerine düşeni yapmaya çalıştılar. Her iki kanat için de kurgulanmış hücum setleri vardı. İki bek ile beraber beşli bir hücum hattı kurdular ve yüzde 80 gibi topla oynama oranı da elde ettiler.
İsmail Hoca takıma damgasını vurup, tüm oyuncuların keyif aldığı, ter dökmeyi sakınmadığı, birbiri için koştuğu bir ekip kurdu. Tadic ve Dzeko'nun konuşmaları bir yana, Türk oyuncuların sorumluluk alması ve ellerini taşın altına sokmasıyla nelerin değişebileceğini gösteriyorlar. Fenerbahçe taraftarı "acımasızca (!)" Mert Hakan ve İrfan Can Kahveci'yi linçlerken, İsmail Hoca aslında tribünlerin kalbini bu oyuncuların taşıdığının farkında. İlk 45'i neredeyse rakip ceza alanında geçirmesine rağmen gol bulamadı Fenerbahçe. Crespo'nun sakatlığı ile birlikte gelen Mert Hakan hamlesiyle "iki 8 numaraya (Tadic-Mert)" geri döndüler. Tadic pas merkezi olmaya devam etti, Mert Hakan tüm boşluklara koşu yaptı. Birbiri ardına geldi pozisyonlar ve goller. Eskilerin coşkusu, yenilerin kalitesi ile bambaşka bir hale dönüştüler. Buna İsmail Kartal'ın akılcı ve çözüm üreten formülleri eklendi. Böylesine dominant maçları bu sezon çok izleyeceğiz.