Kibri, günahların arasındaki en kötüsü olarak yorumlarlar. Maç 11'e on bir oynanırken her şey Fenerbahçe için çok güzeldi. Maçı da kontrol ediyorlardı, skoru da ele geçirmişlerdi. Hem de hakemin Osayi'ye gösterdiği sarı kart ile maçı böyle bitirmeyeceğine dair işaretini vermesine rağmen...
İkinci penaltı ve kırmızı kart… Akşam orada bitecekti. Valencia'nın direğe nişanladığı atış ve sonrasındaki "rehavet"… Hem sahadakiler hem kenardakiler hem de tribündekiler… Hepsi "Bu iş bitti" dedi. Ardından Redmond, Szalai'yi keşfetti. Bir kalça koydu, ilk golün ortasını yaptı. Bir yana gösterdi, üçüncü golü de yaptı. Fenerbahçe'nin gol kralı 11 metreden kaçırıp, muhtemelen koca bir sezonun üstünü çizdi. Ne de olsa gol kralı arkadaş… "Futbolda bu da var" diyecektir çevresi. "Hadi len" derim, satırların yazarı olarak. Maç öncesinde üçlü mü, dörtlü mü diye boşuna tartıştık. Aklı "kilitlenmiş" bir teknik direktör var orada. İki forvetinin sakat olduğu maçta bile şablonunu korumaya çalıştı Jesus. Bir şey veremeyen Pedro'dan umutlu. Ama İrfan Can, Emre Mor veya Rossi yedek. Oyna tek santrfor, takım en iyi bildiğini yapsın önceden olduğu gibi. Bir orta saha fazla çık sahaya, nefes aldırma karşı tarafa…
Protesto taraftarın hakkı. Ama takımın onlara en çok ihtiyaç duyduğu bölümde "çekirdek" etabına geçmişler, sus – pus oturuyorlardı. Şimdi Galatasaray'ın neden iç sahada maçları domine ettiğini anlarlar.
Dün akşamın hasarı büyük olur. Jesus tartışması da bitmiştir, gitsin istediği takıma. Oyuncularının ruhunu, hangi maçı nasıl yaşayacağını anlayamayan, kibir içinde karar veren o… Tribünde seyretti maçı, şimdi gençlerin önünü açsın.