Coşkuyla başladıkları akşamı, keyifle bitirdiler. 90 dakikanın bir saniyesinde bile seyredenler 'acaba?' diye sormadılar kendilerine. Öylesine oyuna ve sahaya hakim bir şekilde oynadı ki Fenerbahçe... Ön taraf baskısından pozisyonlar ve goller çıkardılar. Penaltı kaçtı, kaleci kurtardı. Kadıköy'deki 50 bin kişi, sıkıntılı geçen sezonların acısını çıkardı bir gecede.
Genele baktığımızda öyle parlayan bir ismi hemen söyleyemeyiz. Valencia'nın çok sorumluluk aldığını, Crespo-Arao ikilisinin piston gibi çalıştığının altını çizeriz. Ferdi hücumda, defansta etkili oynadı, Alioski ise sadece defansif bölümde Candeas'ı gözünden kaçırmamaya odaklandı.
Büyük takım refleksinde rakibe "Bu maçı kazanamazsın" mesajı vermek vardı. Beşinci dakikada gelen ilk golle birlikte Alanyasporlu oyuncuların gözündeki ışık söndü, sonrasındaki tempo ve baskıyla umutlarını da bitirdiler. Peres'in yokluğunda, sezon başının dörtlü dizilişi devredeydi. Bir orta saha fazla oynamak demek bu. Ama Jesus bir ofansif oyuncu tercihini yaptı. Valencia- Pedro ikilisine, Rossi ile Emre Mor'u ekledi. Bu yüzden 177 pasla bitti ilk yarı. Veya üç golün de penaltının da arkasında baskı, rakibin yaptığı hatalar vardı. 66'da İrfan Can girdi oyuna, 76'da beşinciyi attı. Sahaya 'akıl' attığınızda, oyunu da kör dövüşünden çıkartıyorsunuz aslında… Top sizde daha çok kalıyor, pozisyonları pusuya yatırıyorsunuz.
Jesus'un hangi takımı sahada olursa olsun, oynamak istedikleri tempolu, temaslı, bol pozisyonlu ve hep isteyen futbolun peşine düşüyor. Sadece şans alamayanlar için 'Keşke oynasaydı' diyorsunuz içinizden. Üstelik tabeladaki skorun arkasından hakem kararları ile ilgili yorum da gelmiyor. Ortada 'saf' futbol var. Dedikodusuz.