Evet, ilk aklınıza gelen doğru olabilirdi; altı oyuncu rotasyonu olmasaydı her şey başka olabilirdi. Ama futbolun tercümesinde olmayanlar üstünden yapılan her yorum bize "hayal" anlatır. İlk 45'te "kariyer futbolu" oynadı sahadaki oyuncular. Uzun süredir bir deplasmanda, üstelik "pahalı" bir takıma karşı hiçbir Türk takımı bu kadar dominant oynamamıştı. "Altı rotasyon" olsa da, Fenerbahçe oyun gücünü sahaya yansıtıp, sessizleştirdi Rennes oyuncularını. Fransızlar üç gün önceki takımı tek sakatlık dışında bozmadı. İdeal 11'leri ile sahadayken, isabetli şut çekemeden gittiler soyunma odasına. İki dakika içinde birbirinin kopyası iki gol atıp, Fenerbahçe'nin "çizgi" defansında gedikler açtılar. Merkez ikili (İsmail- Mert Hakan) bu noktada etkisiz kaldılar. İrfan Can attığı golle, kendisiyle ilgili tüm eleştirileri neden hak ettiğini de gösterdi. Böyle "klas" bir oyuncudan, hep daha fazlası beklenir. İrfan'ın sınırları çok daha ilerde, bunu kendisi de iyi biliyor. Böylesine sert değişime ve böylesine "sert" rakibe rağmen, çıkıp kendi oyununu kabul ettiren, bunda inat eden bir Fenerbahçe var artık. İlk 11 değil, ilk 22'si var Jesus'un… Szalai, Osayi gibi "buradayım" diyen performanslara sahip oyuncular da vardı, Valencia gibi "kurt" da vardı takımda. Genç Emre'nin ortalığı karıştırması, İrfan'ın oyun liderliği, Mert ve İsmail'in dinamizmi, Altay'ın son anda uzattığı parmakları… Rennes'de stada gelenler, sahada olanlar ve kenarda oturanlar, bazı bileklerin bükülmediğini anladılar. Kazanmayı hak edip, beraberliğe sevinmek. Maçın tek travması bu olabilir. Yoksa muhteşem bir geceydi.