Sezon başından beri Fenerbahçe'nin verdiği mesaj; direkt rakip kaleye oynayıp, mümkün olduğunca çok pozisyona girip, tempoyu yüksek tutup, keyif veren bir oyunla kazan… Valencia'nın kırmızısı, maçın kendi hikâyesinde yer alacak ama 11 kişi oynarken de rakip kaleye şutun yoktu. Bir türlü anlam veremediğim üçlü (ya da beşli) defans kurgusundan hedefleri bazı maçlarda çalışacak Jesus'un. Ama sağ ve sol bekin orijinal değilse, bu düzenin zayıf karnı kanatları rakibe veriyorsun. Konyaspor'un en büyük silahının rakip analizi olduğu, kritik noktada çıkacak hatanın peşinde sabırla dolaştığını anlayamamış kurt hoca. İki orta saha özellikli (Arao-Zajc) oyuncuyla, organize bir rakibe karşı oyun kurmaya çalışırsan, duvara toslarsın… Çünkü o bölgede rakip hep senden bir fazla oynuyor, yüzünü bile döndürmüyor kaleye.
Bunun yanına "şımarık" kelimesini de eklemek gerekiyor. Valencia'nın kırmızıya neden olan hareketi de şımarıklık, Ferdi'nin İrfan Can'ın pasının peşinden koşmaması da. Üst üste farklı galibiyetler geldikleri bu maçta, "nasıl olsa kazanırız" tavrını taşımaları tüm takıma yansıyan gevşeklik. Duran top haricinde pozisyon bulamadan bitirdiler maçı. Bir hafta önce Adana Demirspor bu sarsak yapıyı birkaç kere deldi. Konyaspor'un saha organizasyonu Demirspor'un da önünde. Jesus'un ikinci 45'teki tüm hamleleri doğru ve akıllıcaydı. Ancak rakibin ezberinden çıkan gol ile tüm hesaplar şaştı. Puan kayıpları kaçınılmaz. Önemli olan öz eleştiriyi doğru yapmak. Lincoln sol bek oynayamıyor, iki orta saha ile oyun dönmüyor, üçlü ön taraf iç sahada belki iş yapıyor ama pas kanalları kesildiği anda etkisiz eleman oluyorlar.